Cumhuriyet Gazetesi Özlem Altunok Röportaj

Eylül 2005
 
Nazire Dedeman
Umut Vakfı Kurucu Başkanı

1- Son günlerde yeniden tırmanışa geçen silahla ölüm ve yaralama olaylarının artışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Türkiye’nin şiddet toplumuna dönüşmesinin altında neler yatıyor?
Ülkemizde ateşli silahlarla ölüm ve yaralama olayları sürekli ve sıklıkla yaşanıyor. Son dönemde arka arkaya yaşanan talihsiz ve acı olaylar bu sorunu bir kez daha toplumun gündemine getirdi. Fakat belirtmeliyim ki bireysel silahlanma sorunu Umut Vakfı’nın her zaman gündeminde. Çünkü dünyada yılda ortalama 300 bin kişi savaşlarda hayatını kaybederken; barışın hüküm sürdüğü bölgelerde ateşli silahlarla yaşanan cinayetler, kazalar ve intiharlarla yılda ortalama 200 bin kişi hayatını kaybediyor. Türkiye’de ise bu rakam yılda ortalama 3 bin kişidir. Bireysel silahlanmanın görünür ve görünmez nedenleri vardır. Görünür nedenleri; can güvenliği – ki bu neden silah ruhsatına başvuruda en fazla gösterilen nedendir-, meslek gereği, merak/hobi, evde bulunsun, avcılık-atıcılık, hatıradır. Görünmez nedenlerin başında ise, bireyin kendine, ailesine, topluma ve kolluk güçlerine karşı geliştirdiği güvensizlik gelir. Güvensizlik korku yaratır. Hissedilen bu korku ve güvensizliğin yanı sıra silah Türkiye’de güç simgesi olarak ve “at, avrat,silah” deyiminden de anlaşılacağı üzere geleneksel bir simge olarak kabul görüyor. Bir şiddet toplumuna dönüşmemizde bu faktörlerin önemli rol oynadığına inanıyorum.
 
2- 11 yıldır Umut Vakfı’nın başında bireysel silahsızlanma için mücadele veriyorsunuz. Geçen onca yıl içinde nasıl kazanımlar elde edildi, Türkiye bu konuda ne kadar bilinçlendi?
Umut Vakfı bu konuyla ilgili çalışmaya başladığında “bireysel silahlanma” diye bir kavramın varlığı bile söz konusu değildi. Bugün “bireysel silahlanma” bir kavram haline geldi ve toplumumuzun önemli bir sorunu olduğu kabul edildi. Yalnızca bu gelişme bile çok önemlidir. Bugün Türkiye’de bireysel silahlanmaya karşı mücadeleyi başlatan Umut Vakfı’dır ve farklı kesimlerden destek almalıdır. Bugün Artık Türkiye’de bireysel silahlanmayla mücadele etmeye başlamış başka sivil toplum örgütleri de mevcuttur ve siyasilerimiz de bu sorunun ciddiyetinin farkına varmışlardır. Umut Vakfı’nın bireysel silahsızlanma konusunda başlattığı bu çalışmaların topluma yayılması ve kabul görmesi umut verici ve önemli bir gelişmedir. Kaldı ki Umut Vakfı olarak bireysel silahlanma sorunu konusunda kamuoyunu bilgilendirme, bilinçlendirme çalışmalarımızın ötesinde sorunun kaynağı, nedenleri, ülkemizdeki boyutları ve gerekli kanuni düzenlemeler konularında da yıllardır çalışmalar yapıyoruz. Hedefimiz bu sorunla ilgili çözüme ulaşacak çalışmaların yapılması ve kamuoyunun bilinçlenmesidir. Türkiye’deki bireysel silahlanmanın ciddi ve yaşamsal bir sorun olduğunu kabul eden her kişi bu sorunun giderilmesinde önemli bir role sahiptir. Bu kişiler ise yapılan çalışmalar neticesinde gün gittikçe artıyor.
 
3- Erkekliği, gücü, güvensizliği sembolize eden silah, artık kadınlar tarafından da daha yaygın kullanılıyor. AKP Milletvekili Canan Arııtman da geçtiğimiz günlerde bireysel silahlanmayı öven açıklamalar yaptı. Bir kadın olarak bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce kadınlar silahı neden seviyor?
Mütevellimiz Sayın Ayhan Akcan’ın verdiği bilgilere göre Türkiye’deki silah taşıyan insanların %7’si kadın. Silah taşıyan kadın sayısı erkeklere kıyasen daha azdır. Kadınlardaki silah sevgisinin kaynağı ise yine korku, güvensizlik ve güç sahibi olma faktörlerinden kaynaklanıyor olabilir. Fakat belirtmeliyim ki, ülkemize silahlı şiddetten en fazla zarar gören kesimlerden biri kadınlardır, -ki yaşanan töre cinayetleri bu gerçeğin göstergesidir. Canan Arıtman’ın silahlanmayı savunması ve savunduğu tezler asla kabul edilemez. Suçu azaltmak için silahlanmayı savunmak yanlıştır ve geçersizdir. Çünkü suçu azaltmak için suçu doğuran faktörleri ve suçu yaratan araçları öncelikle yok etmek gerekir. Daha fazla silahlanmak daha fazla suç demektir. Bireysel silahlanma ile kadın konusunda şu bilgiyi vermekte de fayda görüyorum: 2000 yılında İstanbul’da tek Kadın Tutuklu Evi olan Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’nde BAPAM tarafından yapılan bir çalışmada, kadın mahkumların %40’ının adam öldürme suçundan dolayı cezaevinde olduğu ve çoğunluğunun kendi kocasını, kocasının silahıyla öldürdüğü ortaya çıkmıştır. Silah iki türlü mağdur etmektedir; hem öldürmekte hem de mahkum etmektedir. Görülüyor ki mahkum kadınların çoğunun mahkumiyetinin kaynağı yine kocalarının ateşli silahları olmuştur. Kadınlar ve bilhassa çocuklar en fazla şiddete maruz kalan kesim olduğu gibi aslında bizzat kendileri şiddete maruz kalmasalar dahi aileden birinin iş göremez hale gelmesiyle de mağdur oluyorlar. En uç noktada uygulanan şiddet ateşli silahla gerçekleştirilmektedir. Dolayısı ile en çok kadınlar bireysel silaha karşı durmalıdırlar. Kadınlar haklarını çeşitli platformlarda talep etmekteler. Bu taleplerinin içine en temel hakları olan yaşama ve hatta kaliteli yaşama hakkını da eklemelidirler. Bu anlamda kadın ve çocukla ilgili konuları işleyen her sivil toplum kuruluşunun bireysel silahsızlanma hususunda ortak hareket etmesi gereklidir. Ayrıca kadın bir anne olarak da çocuklarına barış kültürünü aşılamakta, bunun öğretisini aktarmakta çok önemli bir sorumluluk sahibidir.
 
4- Töre cinayetleri, namus davaları da işin başka bir yüzü… Silahın kadına dönük yüzünü, erkeklik simgesi olmasını yıkmanın yolu nerelerden geçer?
Bireysel silahlanmaya ve özellikle de erkeklerin silahlanmasına muhalefet etmek gerekir. Silah kullanmanın Türk erkeğinin geleneği olduğunu kafamızdan önce biz kadınlar ve sonra herkes silmeli; bundan erkeğin ilkelliği olarak sözetmek gereklidir. Şiddet kültürsüzlüğünü gelenek olarak kabul etmemeliyiz. Bu geri kalmış kültürün altında kadına ve çocuğa baskı yatmaktadır. Erkek namus koruyan, namus temizleyen konumuna getirilmiştir. Bilindiği gibi bu temizlik ise silahla kadınları katletmek suretiyle yapılmaktadır.
 
5- Daha önce de milletvekilleri Enver Yılmaz ve Eyüp Fatsa’nın bir nişan töreninde silah kullanmıştı. Sizce toplumu yöneten kişilerin yasaya uygun ve örnek davranış sergilemeleri gerekirken çabaları gölgelemeleri ne anlam taşıyor?
Sayın milletvekillerinin bu davranışları dikkatsizce ve bilinçsizce yapılmış bir davranıştan öte değildir. Fakat önemli olan tüm siyasilerimizin her türlü davranışlarıyla kamuoyu önderleri olduklarının ve topluma örnek olduklarının farkında olmalarıdır. Yurttaşlarımızı temsil etme yetkisine sahip olan milletvekillerimizin bu sorunla ilgili asli görevleri sosyal politikaların güçlendirilmesi ve kanuni yaptırımların caydırıcılığının arttırılması yönünde çalışmalar gerçekleştirmeleridir. Ayrıca bireysel silahlanmanın tehlikelerini ve “ateşli silahlarla kutlama”nın yaşatılması gereken bir “gelenek” olamayacağını vurgulayan mesajları her fırsatta topluma iletmeleri toplumdaki bireysel silahlanma eğilimini azaltacaktır.
 
6- Bireysel Silahlanmaya Tepki Platformu, Uluslararası Af Örgütü gibi kurum ve STK’larla ilişkileriniz, bağlantılarınız nasıl? Yürüttüğünüz ortak çalışmalar var mı?
Ülkemizdeki bireysel silahlanma sorunuyla ilgilenen her kesim, bu sorunla mücadele eden her kişi ve kurum bu sorunun çözümü için  son derece önemlidir. Bu nedenle her ne kadar işbirliği içinde ortak yürüttüğümüz projeler henüz olmasa da, bireysel silahlanma konusunda yapılan tüm çalışmaları yakından izliyor ve çalışmalarımızda  bilgi ve görüşlerine mutlaka başvuruyoruz. Türkiye’de sosyal problemlerin çözümünde sivil toplumun ve toplumun diğer kesimlerin güçlerinin birleştirilmesi çok önemlidir.
 
7- Bugüne kadar kişilerin silah taşımasına son verilmesi için pek çok kampanya ve etkinlik düzenlediniz, düzenlendi. Onca imzaya, tepkiye ve yasal düzenlemelere karşın yasalardaki boşluklar bugün ne durumda, yapılması gerekenler neler? 
Her şeyden evvel mevcut yasaların gerektiği gibi yürütülmesinin önemine vurguda bulunmak lazım. Yeni Türk Ceza Kanunuyla bir takım düzenlemeler yapıldı fakat yeterli olmadığını düşünüyoruz. Öncelikle 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler hakkındaki kanunun ve ilgili yönetmeliklerin, bu sorunla mücadelede başarılı olmuş ülkelerin kanunlarının ve uygulamalarının dikkate alınarak, kıyaslanarak yeniden düzenlenmesi gerekir. Bugün Türkiye’de 21 yaşını doldurmuş her Türk vatandaşı rahatlıkla silah alabiliyor. Bu yaş sınırının en az 25’e çekilmesi gerekir. Ek olarak üst yaş sınırı da konulmalı. Ayrıca, alkollü veya uyuşturucu madde etkisindeyken silah taşınması durumunda ruhsatın iptal edilmesi, eğlence yerlerine silahla girilmesinin yasaklanması ve gerekli her türlü önlemlerin alınması gereklidir. Cezaların caydırıcılığını sağlayabilmek için ise hukuk devletinin işleyişine müdahale niteliğindeki af uygulamalarından kaçınılmalıdır.
 
8- 6136 sayılı kanunla silah kullanımına çeşitli kısıtlamalar ve cezalar getirildi. Yine de yaklaşık 7 milyon ruhsatsız silahın varlığından haberdarız. Bugün ruhsatlı ve ruhsatsız silah alımında yapılması gereken yeni düzenlemeler neler?
Ruhsatsız silah almak, edinmek suçtur. Dolayısıyla ruhsatsız silah alımından söz edilemez. Ruhsatsız silah bulundurma ve taşıma suçlarının cezalarının arttırılarak caydırıcı hale getirilmesi, bulundurma amaçlı silahlar için ruhsat koşulları ağırlaştırılması, ruhsat süresinin ise 2 yıla indirilmesi gereklidir. Çok önemli diğer bir nokta ise, ruhsatlı silah sahiplerinin sık sık psikolojik muayeneye tabi tutulmaları gerekliliğidir. Silah ruhsatı alacak kişilerin etkin bir kadrodan onay almaları ve ciddi bir eğitimden geçmeleri gerekir.
 
9- Silah sektörünün beslendiği ciddi bir ekonomi var. Yasal silah ticaretine dair üretim ve ticaret bilgilerinin sır kapsamına girmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Neler yapılmalı?
Bazı istisnalar hariç “Devlet sırrı” kavramının olmaması gerekir. Yurt savunması ile ilgili olan konularda gizli kalması gerekli olan sırlar dışındaki her silahlanma, her silah ticareti kamuoyunun bilgisine sunulmalıdır. Çünkü Türkiye’de artık bilgi edinme hakkı, yasayla, yaşayan her kişiye verilmiştir. O halde bu yönüyle devletin vatandaşından saklayacağı hiçbir sır olmamalıdır.
 
10-  28 Eylül’ün neyi ifade ettiğini, nasıl bir anlam taşıdığını artık herkes biliyor. Bu 28 Eylül’de ve öncesinde yapılacak etkinliklerden bahseder misiniz?
Bu yıl 24-25 Eylül tarihlerinde İstanbul Valiliği’nin işbirliği ve Bahçeşehir Üniversitesi’nin katkılarıyla “Türkiye’de Bireysel Silahlanma Sorunu: Çözüm Önerileri” Arama Toplantısı gerçekleştireceğiz. Toplantımız Sosyal Durum, Hukuk, Güvenlik ve Medya çalışma gruplarından oluşacak. Beklentimiz ise bireysel silahlanma sorununa ilişkin çözüm önerilerini içerecek bir uygulama planının oluşması. Sözkonusu Arama Toplantısı neticesinde belirlenecek olan Sonuç Bildirgesi ise 28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü’nde, Taksim Meydanı’nda yapacağımız “Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü” etkinliğimiz sonrasında Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştireceğimiz  “Türkiye’de Bireysel Silahlanma Sorunu: Çözüm Önerileri” Sonuç Bildirgesi Açıklaması ve “Bireysel Silahsızlanma: Yaşama Hak Tanıyın” Yarışması Ödül Töreni’nde kamuoyuna açıklanacak.