8.Bireysel Silahsızlanma Ödüllü "Bireysel Silahsızlanma ve Bireysel Barış" Heykel Yarışması Ödül Töreni

28 Eylül 2002
İ.B.B Başkanlık Sarayı – Saraçhane
 
Nazire Dedeman
Umut Vakfı Kurucu Başkanı
Konuşma Metni

 
Değerli Konuklarımız,
 
2000’li yılları sürerken bilgi ve iletişim teknolojilerindeki atılımlarla insanlık yeni bir uygarlığa yönelmiş bulunuyor. Bu büyük yönelimin insan topluluklarına neler getireceğini henüz kestirmek mümkün değil. Ama 21. Yüzyılın ortalarında sekiz milyarı aşacağı tahmin edilen dünya nüfusunun dörtte üçünün kentlerde yaşayacağı; 30 milyon kişiyi barındıran en az 50 büyük kentin ortaya çıkacağı hesaplanıyor. Dünyadaki işsiz sayısının yakın gelecekte 2 milyara varacağı; dünyanın % 20’sinin yaşadığı, ama dünya gelirinin ancak % 2’sini elde edebilen en yoksul 50 ülkeden, her yıl milyonlarca insanın varlıklı ülkelere göç edeceği düşünülüyor. Bu tahminlerin izleri bugünden yurdumuzda da görülmektedir. Bu karışıklığın içerisinde barışı bulmak, onu korumak, bireysel kavgaları dindirmek zor olacaktır.
 
İnsanları, toplumları bütünleştiren, sevgi, dostluk ve karşılıklı güven duygularının gelişmesine yol veren barış değilmidir? İlk bakışta şiddet ve savaş karşıtı olarak algılanan barışın ve barış kültürünün aslında toplumsal olduğu kadar bireysel ve çok boyutlu bir konu olduğu açıktır. Konuşurken hepimiz barış istemiyormuyuz? Peki neden karşımıza silah çıkıyor? Ve silahın toplumda yer bulmasının nedenleri ile etkileri neler? Bugün size biraz bunlardan başlıklar halinde bahsetmek istiyorum. Bu tespitleri çarpıcı ama onur kırıcı bulacağınızdan eminim.
 
- Silah; ister savunma ister saldırı amacıyla kullanılsın, insan yaşamına son veren, insanın en temel hakkı olan yaşama hakkını tehdit eden, insanın yarattığı ama yine insanın yok edeceğine inandığımız, mantık dışı bir araçtır. 
- Bireysel silahlanmanın en çok savunulan nedeni kendini korumadır. Bu gerekçe ile silah edinenlerin sayısının giderek artması hukuk devletinin gerçekleşmediği yargısını oluşturmaktadır. Bireyler devlete ve kurumlarına güvensizdir. Devlet de kendi kurum ve kuruluşlarına güvensizdir ki yurttaşına bu gerekçe ile silah ruhsatı vermektedir.  Silah; yani insanın elindeki ateşli veya ateşsiz doğaya, canlıya ve insana zarar veren alet ve nesnenin insanın zihnindeki yeri ister yaşamını sürdürmek için olsun ister kendini korumak için olsun ilk insandan bugüne kadar sürüp gelen bir simgeyi taşıyor. Onun için evvela zihinlerdeki farklılık gösteren bu simgeleri yok etmek lazım. - 800 kişilik bir grup üzerinde yapılan araştırmaya göre insanların %30,4’ü iş riski, %29,6’sı evde bulundurmak, %15’i avcılık ve %10,5’i hobi için silah alıyorlar. Çok çarpıcı diğer bir tespit ise, silah ruhsatı için başvuranların % 87,5’inde silah alınmasını gerektirecek bir tehdit, hırsızlık ve soygun yaşanmamıştır. O zaman silah ruhsatının verilme amacıyla, silah bulundurma talebinin arasında fark vardır. 
- Silah ruhsatı için başvurup alanların önemli bir kesiminde dürtü kontrol problemivardır. Yani neler; % 6,3’ünde kavgacı kişilik, % 5,4’ünde hızlı araba kullanma, % 1,3’ünde kumar oynama alışkanlığı, % 0,5’inde sık sık sarhoş olma gibi öğeler. 
- Bireylerdeki silah alma eğilimiyle olumlu kişilik özellikleri arasında ters bir orantı vardır. Sivil yaşamda silahlanmayla başetmenin bir yolu da silah almanın doğal bir insan davranışı olmadığının toplumsal olarak farkettirilmesidir. 
- Adam öldürme konusunda yapılan çalışmalar bize adam öldürme suçunun işlenmesinin ön koşulunun ateşli silah olduğunu düşündürmektedir. Suç toplumsal bir olaydır. Bu nedenle silahın toplumumuz için anlamı toplumun bu aletle işlenen suça bakış açısınıda belirlemektedir. Hükümlülerin salıverilme sonrası işe yerleştirmelerde bile adam öldürme suçunun yüz kızartıcı suçlara tercih ettiğini görmekteyiz. 
- Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’nde yapılan bir çalışmada kadın mahkumların % 40’ı adam öldürme suçundan dolayı cezaevinde ve bu kadınların öldürdüğü şahısların neredeyse % 80’i eşleri ve öldürülen eşlerin silahla öldürülmesinin en büyük sebebi de ölen eşin silahının olması. 
- Araştırmalar, İstanbul’daki bazı bölgelerin göç, çarpık kentleşme gibi olgular nedeniyle sosyal patlamalara gebe potansiyel risk taşıdıklarına ve bu bölgelerde gayrı resmi silahlanma yaşandığına işaret ediyor. Yine aynı kurum tarafından 1998- 2000 yılları arasında, 10 bin vaka ile ilgili göç, silah ve suç araştırmasına göre Esenler’de yılda ortalama 20 cinayet işleniyor. Silah ruhsatı için yapılan başvurular değerlendirildiğinde, Küçükçekmece %25, Bakırköy %22,5, Bahçelievler %10,5, Güngören %7,8, Bağcılar %7,5, Zeytinburnu %5,1, Büyükçekmece %4,7, Avcılar %3,3, Gaziosmanpaşa %2,5, Esenler ise sadece %2,3’ünü oluşturuyor. Ayrıca İstanbul genelinde adam öldürme olaylarında Esenler’de %60, Gaziosmanpaşa’da %78, Sultanbeyli’de %200, Ümraniye’de %50, Bağcılar’da %54, Kartal’da %200 artış yaşandığı belirtiliyor. Uzmanlar silahla işlenen cinayetlere rağmen ruhsat başvurusunun az olmasını gayrı resmi silahlanmanın yaşanmasına bağlıyorlar.
 
- Şimdi bir de Ceza Mahkemelerine Ceza Hükmü Taşıyan Özel Kanunlar İle İlgili Açılan Ve Yoğunluk Gösteren Davaların DAVA SAYISI / YÜZDE / TOPLAM SANIK SAYISI ’na Göre Dağılımlarına bakalım hep birlikte.
 
Sadece 2001 yılı içerisinde Ceza hükmü taşıyan özel kanunlarla ilgili açılan davalarda; burada dava sayısına göre ilk onu görüyorsunuz, 6136 sayılı ateşli silahlar ve bıçaklar hakkındaki kanun ilk beşe giriyor. Bir yılda bu özel kanundan açılan toplam dava sayısı 23.547. Sekizinci sırada 2521 sayılı avda sporda kullanılan silahlar var. Burada da toplam bir yılda açılan dava sayısı 7.940.
 
6136 sayılı kanuna dönersek 23.547 davada toplam sanık sayısının 30.140 olduğuna dikkat edelim. Burada davaların azımsanmıyacak kısmında, birden fazla sanık olduğu görülüyor.
 
Şimdi birde 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkındaki Kanun gereği yargılanan sanıkların yaş ve cinsiyetlerine göre dağılımına bakalım. Toplam 30.140 sanıkdan 619 ’u kadın, buna karşı 29.738’i erkek. Kanunen 11 - 17 yaş arası çocuk kabul edildiğinden sanıkların 957’si çocuk.
 
Burada çok fazla istatistiklere girmek istemiyorum ama yine de; Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nden alınan diğer veriler ışığında şunları söylemeliyim. Açılan bu davaların karar türlerine bakıldığında davaların en az % 50’sinin mahkumiyetle sonuçlandığını görüyoruz. Bu bir yılda en az 15.000 kişinin silah yüzünden hüküm giydiğini gösteriyor. Bundan başka bir diğer veri : 6136 sayılı kanun gereği yürütülen herbir davanın ortalama yargılama süresinin 353 gün olduğu şeklinde. Yargılama süresi; davanın mahkemeye gelişi ile karar verilmesi arasından geçen zaman olarak hesaplanmış. Herbiri 353 gün süren davaların bu memlekete maddi olarak verdiği zarardan bahsetmiyeyim.
 
Bu tespitler böyle sürüp gidiyor. Ama son olarak; bize sık sık sorulan soruya cevaben bir hususu aktarmak istiyorum. Neden silahsızlanma değilde bireysel silahsızlanma? Öncelikle şunu söylemeliyim. Her sektörde olduğu gibi Üçüncü Sektörde de uzmanlaşma gereklidir. Devletlerin silahsızlanmasıyla, aynı toplum içinde yaşayan sivillerin silahsızlanması ayrı konulardır. Askerin silahsızlanmasıyla, sivillerin silahsızlanmasının birarada araştırılmaları iki ayrı konuyu aynı platformda tartışmaya benzer. Ama insanlığın refahı ve barışın kazanılması açılarından düşünüldüğünde önem olarak ikiside aynı derecede önemlidir. Nasıl mı? Vietnam’da altı sene içerisinde 56 bin Amerikalı savaşta öldü. Brezilya’da ise her yıl 42 bin kişi bireysel silahlanma sonucu hayatını kaybetmektedir. Dikkat edelim; her yıl, neredeyse bir Vietnam Brezilya’da bireysel silahlarla yaşanmaktadır. Örnek olarak özellikle Brezilya’yı seçtim. Bireysel silahlanma konusunda Brezilya ile Türkiye arasında benzer özellikler var. Konuya aynı toplumsal duyarsızlık ve aynı köhnemiş gelenek ve görenekler heriki toplumda da mevcuttur.
 
Evet hazır bu ilgiyi yakalamışken biraz da çok kısa olarak Umut Vakfı’nın faaliyetlerinden bahsetmek istiyorum.
Umut Vakfı, kuruluşundan günümüze, amaçları doğrultusunda, gençlerin şiddetten uzak, hukukun üstünlüğüne inanan, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretisi ile sorunları barışçıl yöntemlerle çözme becerisine sahip kişiler olarak yetişmeleri yönünde çalışmalar yapmaktadır. Gençlerimiz insan haklarına saygılı ve insan haklarını koruyan bireyler olarak yetişmelidirler.
 
Bu doğrultuda Vakıf, Uzlaşma Yöntemleri Seminerleri düzenlemiş, öğrenci ve öğretmenleri eğitmiş ve eğitmeye devam etmektedir. Aynı şekilde yurdumuzda insan hakları eğitiminin gelişmesi amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı ve British Council işbirliği ile ilköğretim birinci kademede kullanılmak üzere "BEN İNSANIM" başlıklı bir dizi kitap yazılmış, bu kitapların verimli kullanımı için öğretmen eğitimleri düzenlenmiştir.
 
Buna paralel olarak, ilköğretim ikinci kademe çağı öğrencilere yönelik "YURTTAŞ OLMAK İÇİN …" başlıklı öğretmen ve öğrenci kitapları bastırılmıştır ve şu anda okullarda yardımcı ders kitabı olarak okutulmaktadır. Bu kitapların sınıf içi kullanımına ilişkin olarak da bugüne dek bini aşkın öğretmene Umut Vakfı eğiticileri tarafından eğitim verilmiştir. Şu anda ikili bir protokol çerçevesinde "Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı" nın gönüllülerine de Umut Vakfı tarafından etkileşimsel yöntem ağırlıklı insan hakları eğitimi verilmektedir. İnsanın en temel hakkı yaşamaktır.
 
Aile içi şiddet bireysel şiddetin bir biçimidir. Şiddetin uç noktası ise bireysel silah kullanılarak gerçekleştirilenidir. Umut Vakfı, bireysel şiddetin tüm çeşitlerine ilişkin olarak, amaca hizmet edici çalışmalar yapan diğer sivil toplum kuruluşlarına da elindeki olanaklarla yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda Ana Çocuk Eğitimi Vakfı’nın sürdürdüğü "Baba Destek Eğitimi Programı" na Vakfımız destek vermiştir.
 
Tüm bu eğitime yönelik çalışmalarımız dışında Umut Vakfı ulusal ve uluslararası akademik çalışmalara, sempozyumlara, panellere zemin hazırlar ve buralardan elde edilen sonuçlar üzerinde çalışmalarını sürdürür.
 
Sevgili konuklarım, Yurtta barış, cihanda barışı mutlaka konuşmak gerekmektedir. Bu ifadede, yurttaşların birbirleriyle yani bireylerin ailesiyle, bireylerin mahallesiyle, bireylerin milletiyle ve elbette dünya insanlarının birbirleriyle olan ilişkilerini ortaya koyan son derece güzel bir yaklaşım vardır. Uzlaşma, paylaşma ve sevgi vardır. Hoşgörülü olmak, kine ve öfkeye yenilmemek, insanca yaşama ve değişik fikirlere saygılı olmak insanın en büyük erdemleridir. Bu barış kültürüdür. Özünde bireysel silahsızlanma yatar.
 
Çalışmalarımızın topluma faydalı olmasını diler, katılımız ve gönülleriniz için teşekkür ederim.
 
Umut Dolu Yarınlara