Ateşli Silahlarla Mücadelede Teorik Yaklaşımlar

Mustafa T. Yücel LLM, JSD
 


 
Şiddet, yaşamın doğal bir öğesi olma eğilimi gösterirken; karşılıklı konuşma ve diyalogun yerini alma yolunda; kendisini “bağırma” biçiminde de (yönetim ile diyalog kuramayan/toplu işten çıkarılan/ hak kaybına uğrayan ve suskunların bağırması olarak) göstermektedir. Bu süreçte kişilerin ateşli silah ve bıçağa artan ölçüde sarıldığına da tanık olunmaktadır: 1996 yılı Adalet İstatistiklerine göre, 100.000 nüfustaki adam öldürme ve müessir fiil oranı sırasıyla 11 ve 88 gibi yüksek bir seviyede bulunmakta ve intiharların % 21’inde ateşli silah kullanıldığı görülmektedir. 1992-1996 yıllarını kapsayan 5 yıllık sürede 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanununa aykırılıktan açılan kamu davasında % 83’lük bir artış görülürken; yüz bin nüfusa oranla bu artış ikiye katlanmış; sanık sayısındaki artış ise % 74 olmuştur. Suçların işlenmesinde ateşli silah kullanım oranı da yükselmektedir. Nitekim,1992 yılında ABD’deki müessir fiil, gasp ve adam öldürme suçlarında silah kullanım oranını sergileyen aşağıdaki tablo ilginçtir:
 

                        Mevsuf Müessir Fiil          Gasp            Adam Öldürme
                                 %                             %                        %             
Silahla                       25                           40                         68
Silahsız                         75                            60                           32
Toplam                        100                          100                         100
                             (1.126.974)              (672.478)                  (23.760)
Kaynak: FBI Uniform Crime Reports,1992

Bu tablo, polise rapor edilen tüm ciddi müessir fiillerin dörtte biri, gaspların %40’ı ve tüm adam öldürme suçlarının üçte ikisinden fazlasında silah kullanıldığını göstermektedir. Şiddeti içeren suçlar örneğin müessir fiil ve gasp suçlarında silah kullanılması mağdurun öldürülmesi riskini artırmaktadır. Diğer suçlar açısından benzer oranlara sahip ABD, adam öldürme suçlarında Avustralya, Hollanda ve İngiltere gibi batılı ülkelerden yüksek bir oran sergilemektedir. Kesici aletten beş katı ölüme sebebiyet veren silah, ABD’deki adam öldürme suçlarında önemli bir yer tutmaktadır. Dünya Sağlık Teşkilatı verilerine göre, adam öldürme suçlarında, ABD, Kuzey İrlanda’nın iki katı; öteki batılı ülkelerdekinden de en azından üç katı bir orana sahip bulunmaktadır[1]. Bu profili etkileyen önemli parametre, 150-200 milyon tahmin edilen ateşli silahların varlığıdır. Nüfusa oranla ülkemizdeki görüntü de iç açıcı değildir: Satılan silah ve tüfek sayısı, son sekiz yılda (1990-1997) % 358 oranında bir artış göstererek, bu süredeki toplam silah satış miktarı 260.770 olurken[2]; son on yıl (1987-1996) içerisinde Polis Bölgesinde ele geçirilen tabanca sayısı 95.114; 1987 yılına göre ele geçirilen tabanca sayısındaki artış oranı ise 1996 yılında % 612’dir [3]


Ateşli Silahlarda Arz ve Talep

Arz bakımından Dünya üzerinde 50 ülkede 300 şirket ufak silah, malzemesi ve teferruatı üretmekte; bunlardan 125 şirketin 24 Avrupa ülkesinde yoğunlaştığı görülmektedir.

Talep bakımından, illicit silahlar için üç tür potansiyel alıcı bulunmaktadır: organize suç işleyenleri de içermek üzere “normal suçlular”; teröristler ve askeri amaçlı silah alıcıları ve özellikle ambargo nedeniyle yasal yolları kullanamayanlar oluşturmak- tadırlar.

Ateşli Silahlar Konusundaki Düzenleyici Rejimler

Silahların normatif düzenlenmesinde temel sorunların başlıcaları şunlardır:

Kimlerin ateşli silah üretip, satabileceği, ihraç ve ithal edebileceği;
Kimlerin ateşli silah edinebileceğidir.

Bu çalışmamızda ikincisine ağırlık verildiğinden, askerler ve kolluk güçleri dışında ateşli silahlara sahip olanlar genel hatlarıyla şöyle sınıflandırılabilir:

2.1 Kendini koruma için ateşli silah ihtiyacı olanlar,
2.2 Avlanma veya boş zamanları değerlenme olarak atış yapanlar;
2.3 Kolekjsiyoncular.

Avrupa ülkelerinde İsviçre dışında silaha sahiplik bir hak olarak görülmemektedir. Ülkelere özgü düzenleyici normları/rejimleri sergilemek bu düzenlemelerin etkili olup olmadığı sorusuna yanıt vermeyeceğinden fazla ayrıntıya girilmeyerek genel çerçevesine aşağıda yer verilmiştir. Bu konuda önemli olan ve hukuk sosyolojisi açısından değerlendirmeyi gerektiren sorun, “kitabı hukukun” “eylemsel hukuka” yansıyıp yansımadığıdır. Ülkemize özgü farklı bir kontrol rejimi uygulanmış olsa idi, durum bugünküden farklı mı olacaktı? sorusu kuşkuyuı davet eder bir nitelikte olup, kontrol rejimi ötesinde sosyal değişkenlerin rol ve önemi küçünsemez: “Silah, at ve avrat” kültürel aksiyomu karşısında kontrol rejiminin ne derece etkili olabileceği sorusu sosyal psikolojnin gündemini oluşturmaktadır. Ne var ki, bu konuda yapılmış bir araştırma yok(***).

Avrupa genelindeki ulusal düzenlemelere özgü müşterek öğeler şunlardır:

  • Ateşli bir silaha sahip olmanın standart koşulları yaklaşık olarak, asgari bir yaşta olunması;sabıkasının olmaması; akıl hastası veya geri zekalı olmaması; sorumlu bir şekilde silah kullanabilecek ve kamu için tehlike oluşturmaması; ve uyuşturucu madde/alkol bağımlısı olmaması;
  • Silah ruhsatı genelde idarenin takdirine bırakılmış olup; talep sahibinin “meşru bir gerekçe”si (diğer bir anlatımla talep sahibinin toplumdaki kişilerden daha fazla tehlikede) olması; avlanma ve “target shooting” için ruhsatların kendini savunuı için talep edilenlerden daha kolay elde edilmesi;
  • Ateşli silah ruhsatının belli bir süre için verildiği;
  • Belli koşullar ın varlığı halimde silah ruhsatının iptal edildiği;
  • Ruhsata gerek olmayan (unlicenced) silahlar, beyanın yeterli olduğu silahlar, ruhsata ihtiyaç olan silahlarla yasaklanmış silahlar arasında bir ayrımın genelde yapıldığı;
  • Bazı ulusal rejimlerde talep sahibinin silah kullanımında eğitim aldığını belgelemesi; ve ayrıca Almanya örneğinde olduğu gibi bir sınavdan da geçmesi gerektiği;
  • Bazı ülke rejimlerinde Almanya örneğinde oolduğu gibi silah taşıyanların sorumluluk sigortası yaptırması(*);

Silah Rejimindeki Bölgesel Düzenlemeler

Avrupanın ateşli silahların bölgesel düzenlemesinde ik sistyem varlık göstermektedir. Birincisi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmış, Türkiyenin de taraf olduğu “Kişilerin Ateşli Silah Edinmesi ve Sahiplenmesinin Kontrolü” üzerine Avrupa Sözleşmesidir. 1 Temmuz 1982 tarihinde yürürlüğe giren bu Sözleşme ateşli silahların illegal trafiğini önlemeyi amaçlamaktadır. Silah temini bakımından “double authorisation” ilkesi benimsenmiştir.

İkinci enstrüman Avrupa Birliğince hazırlanmış olan “Silahların Elde Edinmesi ve Sahiplenmesinin Kontrolü Direktifi’dir. 

Şimdilik söylenebilecek, bu iki enstümanın etkinliği veya tesiri üzerine yapılmış bir araştırma olmadığından değer hükmünden yoksun olduklarıdır.

Avrupa Konseyi açısından anılan Sözleşmenin uygulamasında harmoni ve birlik sağlamaya, etkili işlemesine yönelik çalışmaları doğrultusunda R(84) 23 sayılı Bakanlar Komitesinin “Ateşli Silahlar hakkındaki Ulusal Yasaların Harmonileştirilmesi” Tavsiye Kararı kayde değer bir belgedir. İstatistik ölçmesi bakımından ateşli silah içeren bir suç (örneğin adam öldürme ceyqa gasp) kolluk güçlerine rapor edildiğinde ateş edilenle yalnızca korkutmak aamacıyla kullanım arasında ve keza legal /illegal bulundurma açısından bir belirleme yapılmasını ön görmektedir.

Teorik Yaklaşımlar

Silah suiistimali ile yasal düzenlemeler arasındaki ilişkiyi saptamak üzere iki metoda başvurulduğu görülmektedir:

  • Bir ülkede saptanan silah suiistimali oranlarındaki dalgalanmaların gittikçe sınırlayıcı nitelik kazanan ateşli silah kontrol hukukuna bağlanması; veya 
  • Farklı silah kontrol rejimine sahip iki veya daha fazla ülkedeki silah suiistimal oranlarının karşılaştırılmasıdır.


Genelde silah suiistimal oranları ile fazlaca sınırlayıcı silah rejiminin uygulanması arasında korelasyon saptandığında, bu durum ekseriya, silah hukukunun etkili oluşunun ispatı (veya en azından güçlü bir kanıtı); bu korelasyon saptanmadığında ise, bu hukukun işlev görmediği veya daha kötüsü, silah kontrol rejiminin genelde etkili olmadığının ispatı olarak görülmektedir. Kuşkusuz, bu sonuçlar beraberinde şu soruyu davet etmektedir: Korelasyonlar otomatik olarak nedenselliğe ilişkin bir sonuç çıkarmamıza izin vermekte midir? Örneğin, 1977 yılında Kanada’da yürürlüğe giren rijit nitelikteki silah kontrol yasası sonrası adam öldürme suçlarında silah kullanım oranının düşmesiyle neden-sonuç ilişkisi çıkarılabilir mi? Böyle bir saptamada, kontrol rejimine ilişkisi olmayan ve fakat böyle bir değişime katkı olasılığı olan diğer etmenlere de bakılması gerekmektedir. Bunu yapabilmek için silah suiistimal oranları ve kontrolüne ilişkin diğer etmenler hakkında da ayrıntılı bilgi sahibi olunmalı; ve bu süreçte, mevcut yasal düzenleme ile silah suiistimal oranları arasında bir ilişki olup olmadığına bakılmalıdır. Ne var ki, silah kontrol rejimlerinin etkinliği üzerine yapılan araştırmaların ekserisi geçerlik standartlarını karşılamaktan uzak bulunmaktadırlar. Bunun nedeni ise, araştırmaların ekserisinde, silah kontrol yasalarının istenilen sonucu nasıl sağlayabileceği konusunda açık veya belirgin bir teorik referansın olmamasıdır. Kuşkusuz, istenilen etkinin nasıl oluştuğuna ilişkin bir teori olmadığında, halkı (silah kontrolüne karşı olanlar ile kuşku duyanları da) bu sonucun varlığına inandırmak oldukça zor olacaktır. Bu bağlamda silah kontrol rejimlerinin silah suiistimal oranlarını nasıl etkilediğine ilişkin teorik yaklaşımlara aşağıda yer verilmiştir.

Birincisi, “sağlanabilirlik” (veya fırsat) teorisi olup, bunun iki görünümü vardır:

1)     Genel sağlanabilirlik teorisi: Bu teoriye göre, silah suiistimal oranları silahların genel olarak varlığına ilişkilendirilmiş; suiistimal için fazla silah olduğunda, suiistimal oranının yüksek olacağı; varlığı az olduğunda ise, suiistimal oranlarının düşük olacağı öngörülmüştür[4]. Bu teorinin işlev görmesi, “silahın sağlanabilirliğinin” ne olduğu ve nasıl ölçülmesi gerektiği konusunda bir anlaşma olmasına dayalı bulunmaktadır[5]. Bu teori, sıkı kontrol rejimi ile silah suiistimal oranları arasında hemen hemen doğrudan bir ilişki varlığına değinmektedir.

2)     Özel sağlanabilirlik teorisi: Buna göre, silah suiistimal oranları, silahların genel sağlanabilirliğine (halkın silahları genelde elde edebilirliğine) bağlı olmayıp, yüksek risk grubundakilere, suiistimale meyilli olanlara sağlanabilmesine bağlı bulunmaktadır. Bu görünümü ile silah kontrol rejimleri ancak suiistimale müsait gruptaki kişileri başarılı bir şekilde belirleyerek onların silah sahibi olmaları azaltıldığında etkisini gösterebilecektir. Bu teoriyi yansıtacak düzenlemeye, şiddet suçlarından sabıkalı /akıl hastası kişilere silah taşıma/bulundurma izni verilmeyeceğini öngören yasa örnek olabileceği gibi Ateşler Silahlar Yönetmeliği 16. maddesinde yapılan son değişiklik ile getirilen düzenlemede bu türün en ekstrem örneğidir (T.C. Resmi Gazete Yargı Bülteni 8/7/1997 sayı 23)[6]. Bu düzenleme sonucu 1997 yılında verilen ruhsat sayısı 47102 iken 1998 yılında 7668’e inmiştir. Ne var ki, bu teorilerin dayanağı olan varsayımları teste elveren araştırmalar yeterlik düzeyine ulaşamamıştır.

İkinci teori, önleme teorisidir. Bu teoriye göre, silahların kontrol altına alınması, silahın toplumda ne derece sağlanabilirliğinden ziyade ateşli silah suçunun işlenmesi halinde faillerin yakalanması ve cezalandırılması olasılığının ne derece yüksek olduğuna dayalı bulunmaktadır: Potansiyel failler yakalanmaktan/ceza görmekten kurtulabilecekleri düşüncesinde iseler, ateşli silah suçları oranı yüksek olacak; yok eğer, yakalanıp ağır şekilde ceza göreceklerini algıladıklarında ise bu oran az olacaktır. Ateşli silah lobicilerinin sahiplendiği bu teorik yaklaşımla “sorumlu şekilde silah bulunduranları” hedeflemek yerine ateşli silah suçlularını ağır cezalara çarptırmakla yasaların etkili olabileceği; ve sağlanabilirlik teorisine tercih edilmesi nedeni olarak ta “silahlar öldürmez, insanlar öldürür” sloganı dile getirilmektedir.

Üçüncü teori, (Sutherland’in “ayrıcı birleşim teorisi” ile de ilişkilendirilen) sosyal öğrenim teorisidir. Bu teoriye göre, silahın uygun ve uygun olmayan kullanımları hakkında etkili sosyal öğrenim olmaksızın silah sahibi olanların suiistimal edebilme olasılıkları fazla olacaktır. Bu durumda, köyde avlanmak veya hasta/yaralı bir hayvanın acısına son vermek üzere silahın diğer tarım aletleri gibi uygun kullanımına tanık olarak yetişen bir gencin silahı suiistimal etme olasılığı, uygun olmayan kullanımlara tanık olan (şehirde yaşayan çete üyesi) bir gence göre az olacaktır. Bu yaklaşıma göre, ateşli silah sahibi olacaklara uygun şekilde sosyalleşmeyi teşvik eden veya zorunlu yapan ateşli silah kontrol yasaları, yalnızca “sağlanabilirliği kontrole” veya ateşli silah suçlarını “önlemeye” odaklanmış yasalardan daha fazla etkili olacaktır. Bu teoride, ateşli silahlar için güvenlik eğitimi, sorumlu silah sahipliği eğitimi ile silah bulunduran gençlerin yetişkinlerce zorunlu gözetimi gibi ateşli silah stratejileri önem kazanmaktadırlar. Yalnız, bu teoriyi test için yapılan araştırma sayısı çok azdır.

Dördüncü teori, sosyal öğrenim teorisi ile önleme teorisini ilişkilendiren diğer teorik yaklaşım ise rasyonel seçim teorisidir(Cornish ve Clarke, 1986). Bu teoriye göre, kişiler kendi rasyonellik sınırları içinde amaçlarını elde etmek için silah suiistimalini (en azından kendilerine göre) en etkili ve tasvip edilir gördüklerinde bu suçu işleyeceklerdir. Silahı elde edebilirliğine karşın çok az kadının silahla intiharı seçmesi bu teoriye belirli ölçüde kanıt sağlar niteliktedir. İşte bu teoriye göre, silah kontrol hukukunun amacı “rasyonel hesaplama”ya giren unsurların değerlerini değiştirmeye odaklanmalıdır. Bu durumda, ateşli silahı seçmek konumundaki kişiler, silahı artık rasyonel bir seçenek olarak görmeyeceklerdir. Ne var ki, diğerlerinde olduğu gibi bu teoriyi test için çok az araştırma yapılmıştır.

Bu bağlamda teorik yaklaşımlardaki tanımsal sorunlara da değinmekte yarar vardır. Her şeyden öce, “ateşli silah suiistimali” (suçları) ile onun doğal içeriği olan “ateşli silaha sahip olma sorumluluğu” ve “ateşli silahın sağlanabilirliği” kavramlarına açıklık getirilmesi; ateşli silah yasalarının etkinliğiaçısından ilk önce, ne türden suiistimalleri kontrol için niyetlenildiğinin saptanması önem arz etmektedir. Yasada amaçlanan özel amaç belirgin olmadığında da, ‘karanlıkta ateş etmek’ gibi araştırıcı farz edilen amacı oluşturmaya çalışacaktır. Bu amaçlar arasında da intiharı azaltmak amacına kontrol yasalarında ender olarak yer verilmesi de yasa koyucuların bu konuda tutarlı amaç/amaçlar fikrine ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.

Öte yandan, ateşli silah stratejilerindeki etkilerin farklılığı da göz önüne alınmalıdır. Stratejilerden bazıları ateşli silahla işlenen suçlardan bazılarına örneğin adam öldürmeye etkili olabilirken, silahlı soygun veya silahla intihar olaylarında pek etkili olmayabilir. Bu açıdan ateşli silah suiistimalinin özel biçimlerine özgü nitelikleri hakkında fazlaca bilgi edinilmeli; ve özel stratejilerin amaçlarına nasıl erişilebileceği konusunda da daha etraflıca düşünmeye ihtiyacımız olduğu bilinmelidir. Şimdi bu açıklamayı bazı ülkelerde silah satın alınmak için ön görülen bekleme süresi stratejisi bağlamında irdeleyelim. Bu stratejinin etkisi konusunda iki teorik yaklaşıma tanık olunmaktadır: Birincisi, bu bekleme süresinin kişinin ateşli silah suiistimalini işlemek fikrinden vazgeçmesi için bir fırsat sağlamasıdır. İkincisi, başvuru sahibinin öz geçmişi hakkında yapılan inceleme sonucu suiistimale yatkınlığının belirmesi sonucu istemin reddine karar verilmesiyle suçun işlenmesi olasılığının azaltılmasıdır. Ne var ki, her iki teoride, potansiyel ateşli silah suçlularının legal yoldan silah sağlayacakları varsayımına dayalı bulunmakta; ve ruhsatsız silah bulunduranlar açısından hiçbir etkisi söz konusu olmamaktadır. Öte yandan, ruhsatlı ateşli silah sahipleri bakımından birinci teori, çoğu suçların önceden planlı olmak yerine tehevvürle (impulse) işlendiği varsayımını ön görmektedir. Yalnız, bu yaklaşımın gerçeklik payının, çocuk intiharları ve aile içinde işlenen adam öldürmelerde soygun ve suikast olaylarındakinden daha fazla olabileceği göz ardı edilmemelidir. İkinci teorik yaklaşımda ise, öz geçmişleri hakkında yapılacak psiko-biyolojik-sosyal incelemenin potansiyel ateşli silah suçlularının saptanmasına elverişli profilleri olduğu varsayımına dayalı olmasıdır. Bu yaklaşımın kesin tahminlere elverişli olmadığı ve fakat bazı kişiler için diğerlerinden daha doğru olması olasılığı içerdiği bilinmelidir. 

Ateşli Silahlara Ulaşabilirlik ile adam öldürme ve intihar rtiski arasındaki ilişki

Killias, silah sayısındaki artışın şiddetle işlenen adam öldürme olgusundaki sayıyı artırıp artırmadığını test etmek üzere suç mağdurları üzerine yapılan uluslararası anket sonuçlarını analiz etti. Killias yaptığüı değerlendirme sonucu şu bulgulara işaret etmektedir: 

  • Ateşli silah bulunduran mesken oranının daha yüksek olduğu ülkelerde daha yüksek bir oranda adam öldürme ve intiharların ateşli silah kullanılarak işleneceği;
  • Silah sahibi mesken sayısının daha yüksek oranda olduğu ülkelerde silahla işlenen yüksedk oranda adam öldürme intiharla karşı karşıya kalacakları;
  • Ateşli silah sahipliğinin daha yüksek olduğu ülkelerde ateşli silahla işlenmiş adam öldürme ve intihar sayısı oranlarında, daha düşük oranlara tanık olunmayacağı;
  • Ateşli silah sahipliği oranının daha yüksek olduğu ülkelerin daha yüksek oranlarda adam öldürme vce ihtihar olgusuna tanık olacaklarıdır.


Bu saptamalara özgü genel çıkarımı ise şöyledir: Silah bulundurma ile toplam intihar ve adam öldürme oranları kadar silaha ilişkili suçlar arasında esaslı korelasyonlar bulunduğu; fazlaca silahın varlığı halinde kişilerin kesici alet ve diğer potansiyel öldürücü enstrümanlara yönelmedikleri; ve fazlaca silahın varlık göstermesinin fazlaca intihar ve adam öldürme suçunun işlenmesi anlamına geldiğidir. Kuşkusuz, bu çıkarım mutlak olmaktan uzak olup; her ülkeye özgü ara değişkenlerin etkili olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Her ülke özgü tarihsel değerler ve varsayımlar devreye girebilmektedir. Yinelersek, bir korelasyonun varlığı nedensel birilişkinin varlığı anlamına gelmemektedir. 

Özetle, farklı ateşli silah suçları ile failleri hakkında profil belirlemeleri için saptanan ateşli silah kontrol stratejilerinin olası etkileri nicelik ve nitelik olarak ayrıntılı bir şekilde araştırılmalı; İç İşleri Bakanlığında, Enterpol’e sunulan bilgilerden (Interpol Weapons Incident Form) daha fazla ayrıntıyı içeren bilgi bankası kolluk ve jandarmayı kapsar şekilde oluşturulmalıdır. Bu konuda bilgi ayrıntısına değinmek üzere silahla işlenen intihar olaylarında yanıt bekleyen sorulara aşağıda yer verilmiştir:

  • Silahla işlenen intiharlarda ne kadarı planlı, ne kadarı dürtüyle işlenmiştir?
  • Dürtüyle intihar edenler planlı olanlara göre daha mı gençtirler?
  • İntihar edenler, kullandıkları silahı ne zaman ve ne nereden sağlamıştır? İntihardan az önce sağlayanların oranı nedir?
  • İntihar edenlerden potansiyel suiistimale elverişli olduğuna işaret edici nitelikleri sergileyenlerin oranı nedir?


Şiddet ve Önleme

Şiddete dayalı suçlar eskiden kınama duygusu yaratan istisnalar iken günümüzde olağan hale gelmiştir. Şiddet gibi önemli ve çaplı bir sorun, ne kadar karmaşık ve altından kalkılamaz görünürse görünsün, aslında çözülebilir ve çok düşük seviyelere indirgenebilir. Yapılacak şey var olan durumu kabul ederek en etkili mücadele yollarını bulmak ve uygulamaktır. Genelde yer alabilecek tedbirler arasında yalanla savaş ön planda yer almalı; kişiler arası ve kişilerle yöneticiler arasında diyalog kurulması/ güçlendirilmesi üzerinde durulmalı; tüm kurumlar, aile, okul, iş hayatı, kamu hizmetleri ile hukuk kurallarında var olan “önleyicilik” niteliği göz önünde bulundurulmalı; özetle, toplum düzeninin şiddet karşısındaki tutumu şiddeti gereksiz kılmak ve onu ödülsüz bırakmak olmalıdır. 

Silahın şiddet kültüründeki rol ve işlevi karşısında önleme açısından dikkatler şu beş temel ilkeye odaklanmalıdır:

  • Bir ülke veya topluluktaki silahlı şiddetin, ruhsatlı ve/ya ruhsatsız silahların varlığı ile doğrudan ilişkili olduğu[7];
  • Silaha sahip olmanın bir “imtiyaz”lık ötesinde “hak” olarak ele alınamayacağı;
  • Silahı sınırlandırmak üzere hükümetlerce gerekli tedbirler alınmadığı sürece, silah kültürünün yaygınlaşarak kamu güvenliğinin tehdit altında kalacağı;
  • Normatif düzenlemeler[8] kadar geliştirilmiş eğitim ve ihtilafları çözümleyici stratejilere ihtiyaç olduğu;
  • Ülkelerin birlikte çalıştığı ortamda silah kontrolünün daha etkili olacağı.


Bu son ilke doğrultusunda ülke içinde önleyici nitelikteki kurumlar / önlemler arasında eşgüdüm sağlanması, ceza yaptırımlarının suçluluğun yeni görüntülerine oranlı olması, cezalarda kesinlik ve ceza adaleti sisteminin etkinliği önemli kriminolojik parametreler arasında görülmelidir.
 
Türkiye’de yıllarca biriken ruhsatlı/ruhsatsız silah göz önüne alındığında yetişkin insan sayısından fazla silah varlığı göze çarpacaktır. Bu olguya şiddeti önlemek açısından bakıldığında, en rasyonel yaklaşımın silah kontrol yerine mermi kontrolünün hedeflenmesi olmalıdır(**). Mermilerin, otomobilde olduğu gibi ehliyetsiz, ruhsatsız kişilerce kullanımına karşı alınan tedbirler (alarm, baston kilit v.s.) örneklerinde olduğu gibi güvenlik altında bulundurulması için gerekli tedbirler alınmalıdır- kötü kullanıma dirençli bir konum yaratılması.
 
Öte yandan, canlıların temel davranış biçimlerinden biri olarak soyun devam ettirilmesi için gerekli olan korkunun insanların şiddet mağduru olmasını önlemedeki işlevi de küçümsenemez. İnsanların kendilerini korumak için “follow your fear” dictumu oldukça önemlidir. İşte “korkanın anası ağlamaz” özdeyişi bu bağlamda tam yerine oturmaktadır. Bu bağlamda korkunun suç kompleksindeki konumuna aşağıdaki diyagramda yer verilmiştir.
 


 [1]Dünya Sağlık Teşkilatı 1992 yılı Adam Öldürme oranları (100.000 nüfus)             

Ülke                      Oran
ABD                       18.5
Kuzey İrlanda           9.7
Finlandiya                6.9
Türkiye                  11.0 (*)
1992 World Health Statistics Annual, 1993
(*) Taksirle ölüme sebebiyet suçlarında bu oran 29’a yükselmektedir. Bk. Adalet İstatistikleri, 1996

[2] “Vatandaş yılda 11 trilyona silahlandı” Hürriyet (19/5/1998) s.9.

[3]İçişleri Bakanlığı. Asayiş Olayları Değerlendirmesi, Ank., 1997 s.66;suçun işlenmesinde (örneğin adam öldürme veya gasp suçlarında) ateşli silah kullanılmış ise, istatistikler, silahın ateşlenmesi ile yalnızca tehdit amacıyla kullanılması ve yine ateşli silahın ruhsatlı veya ruhsatsız olmasının belirlenmesini sağlamalıdır. 1985-1986 yıllarında Ankara yarı açık cezaevinde 234 adam öldürme hükümlüsüne uygulanan anket sonucuna göre ateşli silah kullanım oranı % 59’dur: T. İçli.”Adam Öldürme Olayında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Faktörlerin Önemi” H.Ü. Edebiyat Fak.Dergisi Cilt 4 Sayı 2 (Ekim 1987) s.40; Bk. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin R(84) 23 sayılı Ateşli Silahlara İlişkin Ulusal Yasaların Uyumlaştırılması hakkındaki Tavsiye Kararı (Madde 1).
(***) İngiltere, Holland ve Danimarka’da yapılan araştırmalar p.37, dipnot.5
(*) Nitekim Umut Vakfı’nca, Yeni Ateşli Silahlar Kanunu Taslağında yer almak üzere aşağıdaki öneri geliştirilmiştir :”Silah ruhsatlarına sigorta zorunluluğu getirilmesi ve yaralanma/ölüm hallerinde zarar gören mağdurların tedavi, maddi manevi kayıplarının tazmin edilmesi ve yargılama giderleri ile hürriyetten yoksunluk durumunda cezaevi masraflarının bu sigortadan karşılanması gereklidir.”

[4]Killias’a göre, silahın fazlaca varlığı genelde fazlaca insanın intihar ve adam öldürme mağduru olması anlamına gelmektedir. M.Killias. “Gun Ownerships, Suicide and Homicide:An International Perspective” Understanding Crime: Experiences of Crime and Crime Control. UNICRI Publication no.49, Rome 1993, p.301.
 
[5]“Ateşli silah sağlanabilirliği”ne ilişkin araştırmalarda şu dört tür veriden biri kullanılarak ölçümleme yapılmıştır:
            Özel mülkiyetteki (tahmini) sayısı
            Silaha sahip olanların (tahmini) sayısı
            Bulundurma/ taşıma ruhsatlı sayısı
            En azından bir silahın bulunduğu konut sayısı.
 
[6] Ateşli Silahlar ve Bıçaklar…Değişiklik Yapılmasına İlişkin 4534 Sayılı Kanun (Kabul T.23/27/2000) 7. maddenin son fıkrası şu şekilde değiştirilmiştir: “Ateşli silahla işlenen cürümlerden hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olanlara (bu maddenin 1 numaralı bendinde sayılanlar hariç); affa uğramış olsalar bile hiçbir suretle ateşli silah taşıma ve bulundurma izni verilemez.” 

[7] Ateşli silahlar hakkındaki verilerin yorumlanmasında, Killias, silaha sahip olmakla silahla işlenen adam öldürme ve intihar olayları arasındaki bağıntıyı zayıflatacak derecede ara değişkenler olabileceğine dikkatleri çekmekte;bazı ülkelerde ihtilafların çözümlenmesi için şiddete başvurulmasının fazlaca kabul görmesini bir olasılık olarak belirtmektedir (Killias. age. 4, p.300). Nitekim, ABD’de Ulusal Adalet Enstitüsünce, tutuklularla yapılan bire bir görüşmelerde, ihtilafları çözümlemek için ateşli silah kullanımı kabul gören ve hatta revaçta olan bir davranış biçimi olarak ortaya çıkmıştır.

[8] Kitabi hukukun eylemsel hukuka dönüştürülmesi diğer bir anlatımla de jure hukuk ile de facto hukuk arasındaki boşluğun azaltılması; ülke genelinde hukukun etkinliği üzerinde ciddiyetle durulması kamu düzeni açısından çok önemlidir. Hukuk sosyolojisinin bir verisi olarak, etkili bir uygulamaya kavuşturulmayan hukukun hiçbir anlamı olmayacağı artık bilinmelidir. Jandarmasız hukuk olmaz.
(**) Almanya’da yalnızca ruhsat sahibi olanlar mermi satın alabilmektedirler.