28 Eylül 2002 Bireysel Silahsızlanma Günü
" Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü " etkinliği Taksim Gezi Parkı’nda, saat 11:30’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla Umut Vakfı tarafından gerçekleştirildi.
Birleşmiş Milletler tarafından 18 Temmuz 2001 tarihinde Newyork’ da düzenlenen Ateşli Silahlar Konferansı esnasında, binanın önünde gerçekleştirilen bireysel silahla yakınlarını kaybetmiş kişilerin protesto gösterisinin tekrarı olarak, ilk defa geçen sene yine 28 Eylül Bireysel Silahsızlanma gününde Umut Vakfı tarafından düzenlenmiş olan "Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü" etkinliği , bu yıl ikinci kez düzenlendi.
Mağdur yakınlarının ve destek verenlerin biraraya gelerek yitirdiklerini topluca anması, böylece toplumda Bireysel Silahsızlanma bilincinin oluşturulması amacıyla düzenlenen etkinlikte, Umut Vakfı Kurucu Başkanı Nazire Dedeman ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Ümit Özerol birer konuşma yaptılar. Tan Sağtürk kalbinin sesiyle hazırladığı müzik eşliğinde Mişa Golosin ile dans performansını sergilerken, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Sanatçısı Soprano Gülderen Erdoğmuş’un dinletisi eşliğinde Mağdur yakınları ve etkinliğe katılanlar, kan ve şiddeti temsil eden kırmızı halı üzerine ayakkabı ve beyaz gül bıraktılar.
Her yanımızın şiddet ve kan görüntüleriyle sarmalandığı bu toplumda şiddeti elden geldiğince yadsımak, geleneksel olarak güç ve kudretin imgesi olarak algılanan silahı, aslında güçsüzlüğün, kendini ifade etme beceriksizliğinin, korkaklığın ve vahşetin timsaline dönüştürmek için var gücüyle mücadele eden Umut Vakfı, barışçı, onurlu, demokrasiye inanan, insan haklarına saygılı ve sağlıklı genç beyinler için mücadelesine devam ediyor.
Dans Performansı - Tan Sağtürk
28 Eylül 2002
Tan sağtürk kalbinin sesiyle dans ediyor…
Hayatımızın en mutlu anlarında içimizden dans etmek geliyorsa, kalbimizi heyecanlandıran güzellikler bizi dansa itiyorsa, elimizi bir defa daha göğsümüzün üzerine götürelim ve kalbimizin atışını dinleyelim.
Her bir atışı canlandıracak o kadar çok sebep var ki…
Dinleti - Soprano Gülderen Erdoğmuş
28 Eylül 2002
DİNLETİ
Soprano Gülderen Erdoğmuş (İstanbul Devlet Opera ve Balesi Sanatçısı)
Gitarist Cem Tuncer (Bilgi Üniversitesi Eğitim Görevlisi)
Flüt Sanatçısı Okan Kovancı
HERŞEY ALT ÜST
Şaşkınım bu düzende
Gökyüzünü indiriyorum yere
Denizleri çıkarıyorum göğe
Güneşi sabah batırıyor
Ayı gündüz doğuruyorum
Dünyayı çeviriyorum tersine
Herşey alt üst oluyor
Duygularım iyice karışıyor
Tekrar herşeyi
Eski haline getiriyorum
Hiçbir şey oturmuyor yine de
Eski doğal yerine
Ölenlerimizle kaybettiklerimizle
GÖLÜM OLSAN
Ben güneş olsam
Doğsam yeni bir güne
Bir dağ başından
Isıtsam etrafı
Isınır mıydın
Ben dağ olsam
Kırçiçeklerine bezensem
Yüzünü güldürsem
Yeşil vadilerimde
Koşarmıydın
Ben ırmak olsam
Dolansam dolansam
Karışsam biryerlerden
Göllere
Yüzermiydin
Ben ısınırdım, koşardım
Ben yüzerdim
Gölüm sen olsan
BU YÜREK OLDUĞUNCA
Gerçekler ve hayaller
Bir manolya ağacı
Açar mı çiçeğini bembeyaz
Bu kışın kar yağışında
Umutlar ve karamsarlık
Fırtınalı kara bir günde
Güneş pırıl pırıl olup da
Isıtır mı insanın tenini
Sevgi ve nefret
Bir gecenin karartısında
Yüreğine dolupta
Saçlarını parlatır mı
Ben kışın karda
Manolyalarn açtırırım
Fırtınada güneşi doğurtur
Gecenin karanlığında Dünyamı aydınlatırım
Bende bu yürek olduğunca
Söz: Nazire Dedeman
Beste: Gülderen Erdoğmuş
28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü
Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü
Taksim Gezi Parkı
2002
NAZİRE DEDEMAN
Umut Vakfı Kurucu Başkanı
11 Aylık kardeşini öldürdü. Trabzon’un Araklı ilçesi Çiftepazar Köyü’nde av tüfeği ile oynayan 9 yaşındaki R.B., kazayla beşikteki 11 aylık kardeşini öldürdü. Olay, geçen cumartesi akşamı saat 18:30’da meydana geldi. Babasına ait av tüfeği ile oynayan 9 yaşındaki R.B.’nin elindeki tüfek aniden patladı ve beşikte uyuyan 11 aylık Bilal B. vurularak öldü. Trabzon (DHA)
Bu haber bir gazetenin üçüncü sayfasının ilk sütununda en alt köşede yer aldı. Bilal Bebeğin babasına ait bir av tüfeği ile kardeşi tarafından kazayla öldürülmesi 3,5 santime 9 santimlik bir yazıyla duyuruldu. Okuyan pek kimse olmadı. Haber’e gözatanlar ise pek etkilenmedi. Kimsenin aklında ve kalbinde yer bulmadı ama; bir anne, bir baba, bir kardeş ve bir Bilal’in hayatları birlikte söndü. Biz bugün burada Bilal’in ayakkabılarınıda Kırmızı Halı’nın üzerinde yürüteceğiz. Ailenin yitip giden umutlarını birlikte dile getireceğiz. Sorumlu yurttaşlar olarak tepki verip, mesaj dinleteceğiz.
Hep birlikte Bireysel Silahlanmaya hayır diyeceğiz.
Korunma amaçlı silah edinme mazereti maalesef silah sahibi olmaya özenmenin adıdır. Bu özenti oyuncak silahla başlar. Herhangi bir oyuncakçıdan kolayca temin edebileceğiniz, aslından hiçbir detayla ayırdedilemiyen bir oyuncak tabancanın etiketinde şunların yazılı olduğuna dikkat ediniz.
14 yaşın altındakiler kullanamaz. Yetişkin birinin gözetiminde kullanılmalıdır. Hayvanlara ve insanlara tutmayınız. Ağıza alınması sakıncalıdır.
Bu satışa izin veren yasa yapıcıların, böyle bir etiketle o malı satan ticaret erbabının, o oyuncağı satın alarak çocuğuna hediye eden ebeveynlerin; yaşamlara, umutlara mal olan ateşli silahla ilgili bilinçleri, işte bu seviyededir. Çünkü kendileri de bilinçsizce silah sahipleri. Özendiriyorlar çocuklarını. Devlet de
koruyamadığı, denetimsizce dağıttığı, sorumluluk duygusunu kontrol becerisinden yoksun, yurttaşını silahlandırmayı özendirmesi gibi.
Sizler güvende misiniz? Hiç sanmıyorum. Gazetelerde görmeden geçtiğimiz ölüm haberleri gerçektir. Herbiri bir silahın, ne yazık ki genellikle bir tanıdığının silahına hedef olmuştur.
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan verilere göre 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkındaki özel kanuna mualefetten 2001 yılında toplam 23.547 dava açıldı. Bu davalarda yargılanan sanık sayısı 30.357 kişidir. Sanıklardan 957’si çocuk yaştadır. Birşekilde 2001 yılında 30.357 kişi bir silahla biraraya gelmiştir. Bu veriler toplumun yoğun olarak silahlanmakta olduğunun göstergesidir. Yasalar ve bürokrasi buna çok elverişlidir.
Bireysel silahlanma, giderek artmakta olan ve acil çözüm gerektiren toplumsal sorunumuzdur. Bireysel şiddetin ayrılmaz bir parçası olan silah tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de öldürme eyleminin vazgeçilmez bir aracı olarak önemini korumaktadır. Kurşun her zaman akıl ve ahlak dışı zavallı bir gerekçeyle hedefine koşmaktadır.
Bugüne kadar konuyla ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde şu çarpıcı ve kahredici sonuçlar çıkmaktadır:
- Öldürme suçu işlemiş hükümlüler arasında yapılan araştırmaların neticesi; tetiği çektiren, bıçağı kavratan nedenlerin, toplumumuzun gelişmişlik düzeyini ortaya koymaktadır. Türkiye’de cinayet öncelikle namus ve şerefi korumak, ikinci olarak sarhoş kavgası ile alacak, borç, miras gibi öteki nedenlerden kaynaklanan tartışma ve kavgalar, küfürleşmeler ve de maddi sıkıntı gibi nedenlerle işleniyor.
- Türkiye’de erkeklerin cinsiyetten kaynaklanan toplumsal statüsünü korumak için cinayet işlemesi de çarpıcı bulgular arasındadır.
- Ateşli silahlarla işlenen cinayetlerde birden fazla kurbanın olmasıda çok sık rastlanılan bir durumdur.
Bu ve benzeri araştırmaların tümü bizi cinayet sırasında katilin ve / veya kurbanın silah taşıyor olması gerçeğiyle karşılaştırıyor. Bu da "Bireysel Silahlanmaya" karşı mücadelenin haklılığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Bugün konumuz bireysel silahlanmadır. Bireysel silahlanma kitlesel silahlanmadan nitelik olarak farklıdır. Kitlesel silahlanma örgütlenmeyi gerektirir. Bireysel silahlanmanın böyle bir ön koşulu yoktur. Örgütlü şiddet eyleminin adı savaştır. Bireysel silahlı eylemin uç noktası ise intihar veya cinayet. Toplum bilimi açısından bakıldığında bireysel silahlanma ile örgütlü silahlanma iç içeliği diye bir zorunluluğu olmadığı görülür. Her savaşçı toplumda bireysel şiddet görülmediği gibi bireysel şiddetin olduğu toplumlar zorunlu olarak savaşçı toplumlar da değildir.
Nitekim; antropoloji bize Hoppy Kızılderilerinin çok savaşçı olmalarına rağmen kabile içi şiddete başvurmadıklarını, eskimoların ise çok sık grup içi şiddet göstermelerine karşın örgütlerin savaşamadıkları bilgisini verir. Şu halde bireysel silah toplum içi savaşın öldürücü aracıdır. Bu nedenle de bireysel silahsızlanma ve kişiler arası barış da toplum içi mekanizmaları harekete geçirerek sağlanır. Umut Vakfı; işte bu mekanizmaların oluşmasına ivme çabasındadır. Vakfımızın odaklandığı amaç kişiler arası toplum içi barışın sağlanmasıdır. Dün olduğu gibi bugün de çabamızı bu yönde vermekteyiz.
Silah varsa kurşun atmak için zemin çoktur. İnsanlarımız bilinçsizce; gelenek baskısı, güçsüzlük, ifade etme beceriksizliği, korku gibi komplekslerin tatmini gibi akılalmaz kişisel sebeplerle ama illaki kendini savunmak gerekçesi adı altında silah ediniyorlar. Silah edinmenin kolay olduğu, silahla işlenen suçların cezasının az olduğu, hatta mevcut kanun ve mevzuatın dahi uygulanmadığı herhangi bir toplumda silah sahibi olmak için sebep muhakkak bulunacaktır.
Meskun mahalde silah taşımak ve zaruret olmaksızın silah atmak, yani bireylerin canına mal olabilecek davranışta bulunmak, Türk Ceza Kanunu’nun 551. maddesi gereğince suçtur. Cezası 54 milyon Türk Lirası ile başlar. Cezası caydırıcı değildir ama yinede suçtur. Düğünlerde, maçlarda silah atanlardan kaç tanesi bu caydırıcı dahi olmayan cezaya çarptırılmıştır?
Yasal düzenlemeler daha yeterli hale getirilmeli ruhsat alımı zorlaştırılmalı, siyasi irade harekete geçirilmeli, silah lobisinin gücü kırılmalı, bireysel silahlanma hakkında gerçekleri içeren bilgi yaygın olarak verilmeli.
Öncelikle mevcut kanunların ve yönetmeliklerin uygulanmasının sağlanması, bunun peşi sıra silaha ciddi anlamda kısıtlama getiren yeni kanunların çıkması
talebimizdir. Burada bir mesaj vermek istiyorum : Silahlanmada eşitliği hiçbir zaman yakalıyamazsınız. Asıl silahsızlanmada eşitlik için çabalamak gerekir. Bireysel olarak başlanır, toplumlara ulaşır.
Hepimizin bildiği gibi bilgi; kendi başına dünyayı değiştirmiyor. Eyleme geçilmeli. Silahtan uzak durulmalı.
"At, avrat, silah Türk’ün simgesidir", "Adettir" , "Töremizde var", "Yöremizde var", "Silah güvenliği sağlar", "Babamızdan öyle gördük", "Öldüren silah değil tetiği çekendir" gibi söylencelerin boşluğu ortadadır. Tüm bunlar toplumca ve medya aracılığı ile yayılmalı.
Bilinmeli ki evdeki silahın aileden birine zarar verme olasılığı eve kötü amaçla giren birisine zarar verme olasılığından yirmi iki kat daha fazla. Ve yine iyi bilinmeli ki evde bulunan silah cinayet riskini iki katına, intihar riskini beş katına çıkartmaktadır. Ve yine bir daha bilinmeli ki silah SAĞLIĞA ZARARLIDIR. Bunları öğrenmeli ve bilmeliyiz. Silah ve şiddet ile ilgili bilmediğimiz herşey bizi ve sevdiklerimizi öldürüyor.
Sonu bir insanın ölümüyle biten olaylara kayıtsız kalmayın. Bir gün bir yerde size veya çok sevdiklerinize doğrultulmuş bir silahla yüzyüze gelebilirsiniz. Ve bir yakınınızı kaybedebilirsiniz. Kaybedenlerden biri de benim. Oğlum Umut Önal bundan dokuz yıl önce silahla öldürüldü. Burada birçoğunuzun ya bir kardeşi ya anne babası ya da çok sevdiği bir yakını öldürülmüştür. Değilse bile her an silahla yüzyüze gelme olasılığınız fazladır. Gelin hep birlikte Bireysel Silaha "HAYIR" diyelim. Gelin Kırmızı Halı üzerinde Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşünü anlamlı kılalım ve Bilalleri, Umutları, Eminleri, Ayşeleri sessizce analım. Bireysel Silahsızlanma talebimizi yetkililere duyuralım. Siz duyarlı insanlarla protestomuzu yapalım.
Umut dolu yarınlara efendim ...