Yer : T.C. Anadolu Üniversitesi, Kongre Merkezi Salon Anadolu (Sosyal Bilimler Enstitüsü Üst Katı)
Tarih : 13 Mayıs 2008, Salı
09:30
Kayıt ve İkram
10:00
Açılış Konuşmaları
Nazire Dedeman (Umut Vakfı Kurucu Başkanı)
Prof. Dr. Fevzi Sürmeli (Anadolu Üniversitesi Rektörü)
Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen (T.C. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı)
Kadir Çalışıcı (T.C. Eskişehir Valisi –takdire bağlı-)
I. OTURUM
Oturum Başkanı Hüsnü Arslan, Gazeteci
_________________________________________________________________________
10:30
Gazetecilik Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi
Nail Güreli, Umut Vakfı Onursal Mütevellisi - Milliyet Gazetesi Köşe Yazarı
11:00
Bireysel Silahlanmada Türkiye: Sosyal Açıdan Hangi Durumdayız?
Medyanın Sorumluluğu?
Psikiyatr Dr. Ayhan Akcan, Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi
11:30
Haber değerlerini yeniden gözden geçirmek: Şiddet her zaman haber midir?
Yrd. Doç. Dr. Esra Arsan, Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi
12:00
Medya Okuryazarlığı Gazetecilere de Gerekli: Şiddet İçeren Haberlere Nasıl Bakmalı?
Yrd. Doç. Dr. Hakan Ergül, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın
12:30
Öğle Yemeği
II. OTURUM
Oturum Başkanı Prof. Dr. Ali Murat Vural, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın
_________________________________________________________________________
13:30
Şiddet Haberlerinde Toplumsal Cinsiyet Rolleri
Av. Filiz Kerestecioğlu, Güncel Hukuk Dergisi
14:00
Şiddet Haberlerinde Toplumsal Cinsiyet: Bir Örnek Uygulama
Serpil Çamoğlu, Eskişehir Yardımsevenler Derneği Başkanı
14:30
Şiddet Haberlerinde “İnsan Hakları”
Av. Fikret İlkiz, Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi – NTV Hukuk Danışmanı
15:00
Yerel Medya’nın Şiddet Haberciliğine Bakışı (Tartışma)
16:15
Genel Değerlendirme
16:30
Sertifika Töreni ve Kapanış Kokteyli
Ayrıntılı bilgi için: UMUT VAKFI 0212 337 29 89 – 90 – 91 - 92
Değerli konuklarım,
Hepiniz hoşgeldiniz.
Şiddet, bireysel ve toplumsal hayatımızın neredeyse ayrılmaz, ayrılamaz bir parçası haline geldi. “Şiddet doğuştan mı vardır, yoksa içinde yaşadığımız çevre ve yaşam koşulları içinde sonradan öğrendiğimiz bir şey midir?” sorusu, sosyal psikolojinin çok klasik bir sorusudur. Elbette, sosyal bilimlerin laboratuvarı toplumun ve toplumsal yaşamın kendisi olduğu için, bu gibi sorulara net, bilimsel yanıtlar bulabilmek doğal olarak çok uzun sürer.
“Şiddet doğuştan vardır” diyenler kadar, “şiddet sonradan öğrenilir”i savunanlar da çoktur. Benim şahsi kanaatim ise şudur: Canlılar hayatta kalmak için doğaya ayak uydurmak zorundadırlar. Bu gerçekten hareketle, insan-şiddet ilişkisi doğuştan vardır ve toplumsal yaşam bu ilişkiyi şekillendirir. Yani şiddeti en aza indirmek de, tırmandırmak da topluma, toplumsal varoluş şeklimize, yetiştirilme sürecimize ve yaşam içindeki sosyal ilişkilerimizin karakterine bağlıdır.
Bireysel silahlanma ise şiddetin en uç noktasıdır. Ülkemizde yılda ortalama 3000 kişi ateşli silahlarla hayatını kaybetmektedir. 3000 kişinin, ortalama 700’ü ise ateşli silahlarla kazalar sonucudur.
Dünya genelinde de, bireysel silahlanmanın insanlığa verdiği zarar konvansiyonel silahlanma ile eşittir: IANSA’nın (Küçük Silahlara Karşı Uluslararası Eylem Ağı’nın) verilerinden biliyoruz ki; Dünya’da her gün 1000 kişi ateşli silahlarla ölüyor. Bu sayının 250’si savaşlardaki ölümlerden oluşurken; 750 kişi ise ateşli silahlarla meydana gelen cinayet, intihar, kaza gibi nedenlerle hayatlarını kaybediyorlar.
Yine IANSA’nın verilerine göre, Dünya’da 875 milyon silah kullanımda bulunuyor. Bu silahların %74’ü, yani çoğunluğu sivillerin elinde bulunmaktadır. Bu rakam gösteriyor ki, bireysel silahlanma, devletlerinkinden daha fazladır; dolayısıyla dünyada da çok önemli bir sorundur.
Ülkemizde, çok ciddi bir yaşamsal sorun olan bireysel silahlanma ile ilgili iyi gelişmelerin de olduğunu vurgulamak isterim. Sorunun görünmeyen ama önemli bir parçası olan, maalesef toplumda “oyuncak” olarak kabul görmüş kurusıkı silahlar, suçta çok yaygın kullanılmaktadır. Dönüştürülerek kullanıldığında bir çok yurttaşımızı öldürdüğü ve yaraladığı gibi; dönüştürülmeden de yakından kullanıldığında yine aynı zararı veren bu silahlarla ilgili yeni bir yasa Şubat ayında kabul edildi. Böylelikle, kurusıkı silahlar konusundaki mevzuat boşluğu giderilmiş oldu.
Ancak yasanın uygulanabilmesi, bu yasayla ilgili yönetmelik çalışmalarının tamamlanmasına bağlı olduğu için, kurusıkı silahlarla ilgili sorun hala devam ediyor. Bu sorunun tamamen çözülmesi için yönetmelik çalışmalarının bir an önce tamamlanması gerekmektedir. Yasanın oluşturulması sürecindeki katkı ve desteklerinden dolayı Sayın İçişleri Bakanımız Prof. Dr. Beşir Atalay’a teşekkür ederken, sorunun tamemen ortadan kaldırılması için desteğinin devamlı olmasını, yönetmeliğin bir an önce hayata geçirilmesini dilerim.
Dostlarım,
Ülkemizde de bir kültürel özellik olarak kabul ettiğimiz, şanın, şerefin, coşkunun, kızgınlığın, öfkenin, düşmanlığın ifadelendirilmesinde adeta sosyal bir iletişim aracı olarak gördüğümüz silah, aslında işlevsel olarak yalnızca insanı öldürür veya yaralar. Başka hiç bir işlevi yoktur. Yalnızca bu basit neden dahi bireysel silahlanmaya karşı olmamızı gerektiriyor. Fakat yalnızca karşı olmak yetmiyor, şiddetin artmaması için birlikte yaşadığımız insanları da bu konuda uyarmamız, bilgilendirmemiz gerekiyor.
Toplumsal değişimde ve toplumu bilinçlendirme konusunda en önemli itici güç, hiç kuşku yok ki medyadır. Siz gazetecilere, bu konuda çok önemli sorumluluk ve görev düşüyor.
Şiddet haberleri, yalnızca artık 3. Sayfalarda değil, gazetelerin her yerinde ve medyanın tamamında yer alıyor. Belki de en fazla okunan, dikkat edilen bu haberler gündelik yaşamın bir parçası olarak, medya izleyicisine türlü yaşamsal tecrübeler, insan hikayeleri anlatıyor. Peki bu haberlerin ve olayların tanıkları olan gazeteci arkadaşlarımız, bir tür hikaye anlatıcısı olarak, toplumsal kanaat ve davranışları şekillendirdiklerinin farkında mıdırlar? Anlatıcı olarak gazeteciler, taşıdıkları sorumluluğun bilincinde midirler?
Bu sorular, bugünkü eğitim programımızın temelini teşkil ediyor. Bu nedenle, ülkemizdeki en önemli iletişimsel ve değişimci güç olan medyanın, özellikle de yerel medyanın, şiddet ve bireysel silahlanma konusundaki olayları topluma yansıtırken, objektif ve meslek gereklerine uygun bakış açısını sağlamak amacıyla Türkiye’de Bireysel Silahsızlanma ve Şiddet Haberleri Yerel Medya Eğitim Projesi’nin 3. Seminerini gerçekleştirmek üzere bugün burada toplandık.
Bugünki programımız 2 bölümden oluşmaktadır. 1. Bölümde; genel olarak, Gazetecilik meslek ilkeleri, bireysel silahsızlanma, şiddetin haber değeri, medya okuryazarlığı konuları ele alınacak. Öğle yemeğinden sonraki 2. Bölümde ise; şiddet haberlerinde toplumsal cinsiyet ve insan hakları konularında bilgileneceğiz.
Sonrasında ise “Yerel Medya’nın Şiddet Haberciliğine Bakışı” konusundaki tartışma oturumunda sayın konuşmacılarımız, oturum başkanlarımız ve siz gazeteci arkadaşlarımız ile birarada olacağız. Bu oturum, karşılıklı olarak konuya bakış açımızı ortaya koyacağı için son derece önemlidir. Bu nedenle son oturuma katılmanızı, fikirlerinizi, sorularınızı ve değerlendirmelerinizi bizlerle paylaşmanızı rica ediyoruz.
Bu bölümü takiben sizlere sertifikalarınızı takdim etmekten gurur duyacağız.
Bu vesileyle; organizasyonda emeği geçen herkese; Sayın konuşmacılarımız Yrd. Doç. Dr. Esra Arsan’a, Av. Filiz Kerestecioğlu’na, Serpil Çamoğlu’na, Yrd. Doç. Dr. Hakan Ergül’e, Av. Fikret İlkiz ve Psikiyatr Dr. Ayhan Akcan’a, Nail Güreli’ye; Oturum Başkanlarımız Sayın Hüsnü Arslan’a ve Prof. Dr. Ali Murat Vural’a içtenlikle teşekkürlerimi sunuyorum.
Ayrıca değerli katkılarından dolayı Anadolu Üniversitesi’ne ve Sayın Rektör Prof. Dr. Fevzi Sürmeli’ye çok teşekkür ediyorum.
Son olarak açılış konuşmalarıyla semineri onurlandırdıkları için Sayın Rektör’e, Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e ve Sayın Vali Kadir Çalışıcı’ya sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Tekrar hepinize hoşgeldiniz diyorum... Ve verimli, eğlenceli, katılımcılığın yüksek olduğu bir çalışma diliyorum.
Umut dolu yarınlara...
Silahlı gelenekleri kutsayan siyasetçiler “yaşam hakkı”nı önemsemiyorlar...
“Türkiye’de Bireysel Silahsızlanma ve Şiddet Haberleri Yerel Medya Eğitim Seminerleri’nin üçüncüsünü Eskişehir’de düzenlediğimiz 13 Mayıs, Salı günü televizyonlarda yayınlanan bir haber, ülkemizdeki bireysel silahlanmanın kültürel boyutunu ve siyasetçilerin bu şiddet kültüründeki pekiştirici rolünü bir kez daha ortaya koyuyordu.
Batman’da yapılan düğünde patlayan ateşli silahlar eşliğinde halay çeken siyasetçilerin, düğünlerde ve kutlamalarda silah kullanılmamasını teşvik ederek, olası ölümcül kazalara engel olmaları ve bireysel silahsızlanmayı savunmaları gerekirken; bunun tam aksine, silahlı kutlama yapmayı geleneksel kültürün bir parçası olarak savunan akıl almaz açıklamalar yapmaları son derece abestir.
Siyaset arenasındaki rekabet koşulları içinde çeşitli çıkarcı kaygılarla barışı ve uzlaşmayı söylemlerine dolamaktan utanmayan bu siyasetçiler, şiddeti ve silahı kutsayan başka bir kültürel iklimde bulunduklarında, çıkarlarına uygun düştüğü için bu kez şiddeti ve silahlanmayı “kültürün bir parçasıdır” kılıfıyla süsleyerek savunmaktan hiç çekinmiyorlar.
14 Mayıs tarihli Radikal Gazetesi’nde yer verilen siyasetçi Erkan Mumcu’nun izansız açıklamalarına dikkat çekelim. Zira mevzu, medyada patlayan silahların daha çok birer savaş aracı olması ve ayrıntılı niteliklerine dikkat çeken bakış açısıyla ele alındı. Oysa, daha önce de siyasetçi-silahlı kutlama birlikteliğini gördüğümüz örneklerde defalarca protesto edildiği şekliyle, olayın gayrı-medeni ve gayrı-insani boyutu bu kez biraz arka planda kaldı.
Anavatan Partisi Batman İl Başkanı Kemal Tarhan’ın oğlunun düğün töreninde G3 piyade tüfeğiyle havaya ateş açılmasını bir “gelenek” olarak niteleyen Erkan Mumcu, durumu şöyle savunmaya çalışmış:
“Düğün görüntülerini ‘utanç tablosu’ şeklinde haberleştirenler, utanmanın gerçek manasının ‘insanları utandıracak şeyler yapmak’ olduğunu çok iyi bilirler. Bu bir düğündür ve oradaki görüntüler, kardeşliğin, coşkunun, sevincin, birliğin görüntüleridir. İnsanların sevinçlerinden utanç duyulmaz, aksine mutluluk ve heyecan duyulur. Düğünlerinin bir bölümünde ‘gelenek olduğu üzere’ kimseye zarar vermeden, edebiyle ve ahlakıyla eğlenenleri, ikinci sınıf göstermek, uzaylı gibi sunmak ve onları aşiret genellemesiyle küçümsemek asıl utanç verici olandır. Asıl utanması gerekenler; bu tabloyu utanç tablosu olarak sunanlar ve kendi milletinden utananlardır. Türkiye’nin bir köşesindeki bu birlik ve kardeşlik tablosundan utananlara, Batı ile olan yasak aşklarında utanmayacakları bir serüven diliyorum."
Bu ifadelerin ne denli dayanaksız olduğunu analiz etmek kesinlikle bir görevdir. “Düğün görüntülerini ‘utanç tablosu’ şeklinde haberleştirenler, utanmanın gerçek manasının ‘insanları utandıracak şeyler yapmak’ olduğunu çok iyi bilirler.” Bu ifadeyle Erkan Mumcu bir çeşit kafa karışıklığını açık ediyor sanki. Çünkü “utanmanın gerçek manası”nı açıklarken yaptığı muhteşem tanımlamadan anlıyoruz ki, önce bir insan, sonra da toplum alanındaki bir aktör siyasetçi olarak, düğünlerde ateşli silahlarla yapılan kutlamayı bir “utanç” olarak değil bir “gelenek” olarak algılıyor. Bu “gelenek” neticesinde insanların hayatlarını kaybetmesi ve yaralanmaları durumu bir utanç değildir de nedir?
Mevzuyu, ateşli silahların patlatıldığı ve insanların yaşam hakkını çok tehdit eden bir durumdan soyutlayarak, bambaşka bir zeminde değerlendirmiş olan Mumcu diyor ki: “Düğünlerinin bir bölümünde ‘gelenek olduğu üzere’ kimseye zarar vermeden, edebiyle ve ahlakıyla eğlenenleri, ikinci sınıf göstermek, uzaylı gibi sunmak ve onları aşiret genellemesiyle küçümsemek asıl utanç verici olandır.” Farkında değil ki; “gelenek olduğu üzere” yapılan kutlama en temel insan hakkı olan “yaşama hakkı”nı tehdit ediyor. İnsanların yaşam hakkını tehdit eden böyle bir geleneği “ahlaklılık” ve “edeplilik” kavramlarıyla savunmaya çalışmak pek anlaşılabilir değildir. Silahlı bir eğlence kültürünü iyi bir “gelenek” olarak böylesine savunan Sayın Erkan Mumcu, böyle kutlamalarda evlatlarını, eşlerini, kardeşlerini, sevdiklerini kaybetmiş olan yurttaşlara ne derdi acaba?
Radikal’in haberinde Batman Valisi Recep Kızılcık’ın, bu düğünde patlatılan G3’lerin geçmişte koruculara verildiğini belirttiği ve “Bu aile, bu silahları büyük ihtimalle koruculuk yaptığı yıllarda temin etmiştir. Terörün yoğun olduğu dönemlerde bu silahlar ruhsatlı olarak koruculara verilmiştir. Ruhsatlı olduğu için bu silahları koruculardan geri toplama işlemi yapılmıyor” sözlerine yer verilmiş.
Köy korucularına dağıtılan silahlar, aynı zamanda ciddi bir sivil güvenlik sorunudur. 2005 yılında Umut Vakfı olarak yayınladığımız “Türkiye’de Bireysel Silahsızlanma: Çözüm Önerileri” Raporu’nun Hukuk Çalışma Grubu önerilerinden biri şuydu: “Geçici ve gönüllü köy korucularının ellerinde bulundurdukları ruhsatsız silahların teslimi ve ruhsata bağlanması hakkındaki yönetmelik yürürlükten kaldırılmalıdır. Bu yönetmelikte gösterilen köy korucularının ellerinde bulundurdukları silahlar teslim edilmelidir”
Batman Valisi Sayın Kızılcık’ın, havaya ateş açanlarla ilgili gerekli işlemlerin yapılması için verdiği talimat üzerine havaya ateş açan düğün sahibinin oğulları Fatih ve Erdal Tarhan, Batman Emniyet Müdürlüğü’nce gözaltına alınmış. Sorgularının ardından Batman Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edilen zanlılar ’ruhsatsız ve meskun mahalde silah kullanmak’ suçundan tutuklanmışlar. Mevzuyu gözardı etmediği için Vali Kızılcık’a teşekkür etmek gerekiyor.
Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’nde düzenlediğimiz ve gazetecilerin, öğrencilerin, sivil toplum mensuplarının ve yerel protokolun katıldığı Seminer; Batman’daki bu düğünde Anavatan Partisi Lideri Erkan Mumcu’nun da katıldığı bu düğündeki kutlama amaçlı patlayan “savaş tüfekleri”ni, “silahla kutlama” anlayışını ve bu anlayışı pekiştiren siyasetçilerin davranışını protestoyla başladı.
Gazetecilik Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ni anlatan Umut Vakfı Onursal Mütevellisi ve Milliyet Gazetesi köşe yazarı Nail Güreli “Batman’da yapılan bir düğünde uzun namlulu silahlarla ateş açılmış. Anavatan Partisi lideri ve bugün hala siyaset yapan Erkan Mumcu da silahların patlatıldığı bu düğünde halay çekmiş. Bunu protesto ediyorum” diyerek konuşmasına başladı.
Erkan Mumcu silahlı kutlamaları bir “gelenek” olarak savunuyorken, Eskişehir’deki seminerde bireysel silahlanmanın boyutları ve medyanın konuya yaklaşımı konuşuluyordu. Umut Vakfı yönetim Kurulu Üyesi Ayhan Akcan’ın verdiği bilgilere göre, Türkiye’de yılda ortalama 9000 kişi ateşli silahlarla yaralanıyor ve trafikte hareket halinde olan ortalama 300 bin araçta silah var.
Umut Vakfı Başkanı Nazire Dedeman’ın verdiği bilgiler ise şöyleydi:
Türkiye’de yılda ortalama 3 bin kişi ateşli silahlarla ölüyor ve 3 bin kişinin, ortalama 700’ü ateşli silahlarla kaza sonucu hayatını kaybediyor. Dünya genelinde ise, Küçük Silahlara Karşı Uluslararası Eylem Ağı’nın (IANSA) verilerine göre, dünyada her gün 1 000 kişi ateşli silahlarla ölüyor. Bu sayının 250’si savaşlardaki ölümlerden oluşurken, 750 kişi ise cinayet, intihar ve kaza gibi nedenlerle hayatlarını kaybediyor. Yine IANSA’nın verilerine göre, Dünyada 875 milyon silah kullanımda bulunuyor. Bu silahların yüzde 74’ü, yani çoğunluğu sivillerin elindedir. Bu rakam gösteriyor ki, bireysel silahlanma, devletlerinkinden daha fazladır, dolayısıyla dünyada da çok önemli bir sorundur.
İyi haftalar,
Umut Vakfı