Vatan Gazetesi - Elif Ergu Röportaj

2003
 
Nazire Dedeman
Umut Vakfı Kurucu Başkanı

 
Sizce bir insan neden silah taşır?
 
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’da belirtilen ‘can güvenliği’, ‘meslek gereği’, ‘iş riski’ gibi mazeretler dışında insanlar maalesef kontrol edemedikleri ilkel güdüleri nedeniyle, toplumda rağbet görme isteğiyle, erkekliklerini ve güçlerini simgelediği için, topluma ve kendilerine güvensiz oldukları için, diğer bireylerle iletişim kurmakta zorluk çekmeleri yani bir tartışmada kendilerini ifade edemedikleri için, geri kalmış alt kültürlerin etkisiyle, medyadan takip ettikleri şiddet filmleri ve haberlerinden kaynaklanan korku neticesinde, moda olduğu için ve en önemlisi suç işlemek veya intihar etmek amacıyla silahlanmaktadırlar.
 
10 yıldır, Umut Vakfı’nı kurduğunuzdan bu yana Türkiye’de ne değişti?
 
10 yılda Türkiye’de çok şey değişti ama 1954 yılında o günün şartlarına uygun olarak yapılmış olan Ateşli Silahlar Kanunu halen değişmedi. Bireysel silahlanma giderek arttı, silah, satış kaygısıyla moda haline getirildi. Toplumda ekonomiye bağlı olarak giderek artan şiddet olayları ve silahlı şiddet filmleri ve hatta silahlı çizgi film kahramanlarıyla bunların oyuncakları bireysel silahlanmayı tırmandırdı. Özellikle 1985 yılından sonra siyasi politikalar nedeniyle silah ruhsatı dağıtımı hızlandı ve terörün de etkisiyle bireysel silahlanma büyük bir ivmeyle tırmandı. Bu zaman zarfında olumlu anlamda ne başarıldı? Artık silahın sözkonusu olduğu şiddet olayları ve cinayetler başkasının acısı olarak görülmekten vazgeçildi.  Artık daha büyük bir kesim bireysel silahlanmanın toplumsal bir sorun olduğunu kabul etti ve can güvenliğinin devlet tarafından korunmasını talep eder hale geldi. Artık sağda solda ateşlenen tabancalardan çıkan kurşunlara ‘Maganda Kurşunu’ damgası vuruldu ve bunlar toplum vijdanında ayıplanır hale geldi.
 
Bireysel sorumluluk sahibi olabilmek gelişmiş olmakla ilgili. Türkiye’de bireylerin toplumsal sorumluluk sahibi olmalı konusundaki izlenimleriniz nelerdir?
 
Bireysel silahlanmayla mücadelemiz 10 yıldır sürüyor. Eğer toplumumuzda ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ gibi köklü bir zihniyet olmasaydı sorun şimdiye kadar çoktan toplumun menfaati yönünde halledilirdi. Maalesef insanımız toplumsal sorunlarımıza sahip çıkmıyor. Yurttaşın demokrasiye aktif katılımı sözkonusu değil. Bunda sivil toplum kuruluşlarının ve siyasi politikaların da kabahati var. Geniş platformlar yaratmak için STK’lar işbirliği içine giremiyor, organize olamıyorlar. Malum protesto etmek, rahatsızlıkları uluorta dile getirmek ve hatta yürüyüş yapmak, imza toplamak izne bağlı. Toplumsal sorunlar ortaya çıkıyorsa ve bunlar çözülemiyorsa bunda yurttaşların, STK’ların ve Devlet’in hatta medyanın büyük hataları var.
 
Gelişmiş ülkelerde bireyler birkaç sivil toplum örgütünde gönüllü çalışırken Türkiye’de bu sayı çok az. Örgütlü toplum olabilmenin yolu nereden geçiyor?
 
Türkiye’de maalesef gönüllülük kültürü gelişmemiş. İnsanlarımız gönüllülüğü genel anlamda hobicilik olarak görmektedir. Sivil toplum kuruluşları ise gönüllüleri bedelsiz olarak kişinin vasıflarına uygun olup olmadığına bakılmaksızın bünyelerindeki  herhangi bir işi yaptırmak için, özellikle bağış toplatmak için kullanmışlardır. Oysaki gönüllülük bir yaşam biçimidir. Kişisel gelişimi olumlu etkiler, yeni dostluklar kazandırır. Kavram; hayır işi yapmak ve toplumsal projelere karşılıksız katılmak olarak algılanacak kadar sığ değildir. Gönüllü; kendi kendisini motive etme yeteneğine sahip, başarmayı, öğrenmeyi ve paylaşmayı ilke edinmiş, iyi ve doğru olduğuna inandığı bir amaç uğruna çalışan, emeğinin karşılığını ‘yarını yakalayarak’ alacağını bilen, nitelikleri olan, altın yakalı profesyoneldir. STK’lar gönüllülüğü özendirici eğitimler gerçekleştirmelidir. Tabii diğer boyut ise başka ülkelerde olupda biz de olmayan iş kanunlarıdır. Gelişmiş ülkelerde çalışanın günlük çalışma hayatında gönüllülük faaliyetlerine vakit  ayırabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bizim kanunumuzda çalışanın yılda sadece iki gün ücretli mazeret izni vardır.
 
Tabii vakti müsait olup da hertürlü etkinliğe gönüllü olarak katılan akademisyenleri ve sorumluluk sahibi gönüllüleri takdir etmek lazımdır. Umarım gönüllülük kültürü gelişir ve yasal düzenlemeler yapılır. Örgütlü toplum olabilmenin yolu yine herşeyde olduğu gibi demokrasinin üç olmazsa olmaz unsurunun işbirliğiyle yani yurttaş, STK ve Devlet işbirliği ile açılır.
 
Siz vakıf olarak toplumu bilinçlendirmek için özelilkle hukuk ve eğitim alanında çalışmalar yaparken en çok hangi noktalarda sorunlarla karşılaşıyorsunuz?
 
Eğitimi gerçekleştirmek için literatüre yani kaynak kitaba ihtiyaç duyuluyor. Bizde maalesef hemen uzanabileceğiniz kaynaklar yok. Eğitim yapmak için önce dökümanın yaratılması gerekiyor. Bu uzun bir süreç. İkinci olarak da okullarda belli bir müfredat var ve bunun arasına başkaca eğitim sığdırmak mümkün değil. Eğitimleri yurttaşa okul ve iş saatleri dışında vermek için organize oluyorsunuz ama bu sefer de katılım artmıyor.
 
Siz oğlunuzu kaybettikten sonra bu alanda çalışma yapmaya başladınız, acılar birçok şeyi alıp götürdüğü gibi, ne yazık ki bazen başka kazanımlarında beraberinde getiriyor, bu kazanımlar bireysel olmasa da bazen sizin de yaptığınız gibi toplum yararına çok olumlu bir kazanıma döneşebiliyor, bu anlamda oğlunuzu kaybetmek size ne öğretti?
 
Oğlumu kaybetmek sosyal sorumluluk bilincime bir katkıda bulunmadı. Eğitimimden gelen bir kazanım olmalı ben çok öncelerden sosyal konulara eğilmiş, Ortadoğu Barış Süreci’ne katkıda bulunmak amacıyla bir dizi konferansa evsahipliği yapmış ve mevcut vakıf ve derneklerde görev almıştım. Bugün hala Umut Vakfı’nın dışında aktif olarak başka STKlarda görev yapmaktayım. Oğlumu kaybedişimle bana biçilen misyon değişmiş oldu ve ben şimdi üzerinde çalıştığımız konulara eğildim. Ailemin desteğiyle ülkeme Umut Vakfı’nı kazandırdığım için mutluyum.
 
Her yıl ortalama 3 bin kişinin bireysel silah nedeniyle yaşamını kaybettiğini belirtmişsiniz. Bu bilgiyi nereden aldınız? Türkiye’de bireysel silahsızlanmayla ilgili yeterli veri var mı? Kamunun bu alanda neler yapması gerekiyor?
 
Türkiye’de bireysel silahlanmayla ilgili verilerin ilgili mercilerin elinde mevcut olduğunu ancak bunların değişik yerlerde ve ayrı ayrı intizamlarda tutulduğunu biliyoruz. Bunların ortak kullanıma açılmasının gerektiği bilinci henüz gelişmemiş. Devlet İstatistik Enstitüsü’nden elde edilen veriler sağlıklı görülüyor ama bizim araştırmalarımız ve analizlerimiz için yeterli değiller. Zaman zaman akademisyenlerden ve ruhsatlandırmayla ilgili çalışan hekimlerden veri toplamak mümkün oluyor. 3.000 rakkamı işte bu şekilde Emniyet Müdürlükleri’nden, Devlet İstatistik Enstitüsü’nden derlediğimiz verilerle ortaya çıkmış doğru bir rakkamdır. Bunların içinde ateşli silahla işlenmiş cinayetlerin, intiharların ve kazaların neticesinde ortaya çıkan ölüm olguları vardır.
 
Ne yapılması gerekiyor? Gelişmiş ülkeler tarafından kabul edilmiş ortak bir istatistik kodlama siatemi ve formatı var. Devlet İstatistik Enstitüsü bunu çalışmalarına adapte etmeli ve verileri geciktirmeden yayınlamalıdır. Ancak işin özü istatistik olmakla birlikte fazlacada sayılarla yorulmak doğru değildir. Kaç hayatın kaybının sorunu toplumsal yapacağına kim karar verecek? Sorunun toplumsal olması için kaç kişi ölmeli. İngiltere’de bir yılda ateşli silahlarla 40 civarı ölüm kaydediliyor ama İngiltere’de ateşli silahlar toplumsal sorun olarak kabul ediliyor.
 
Türkiye’de silahlı gezen çok kişi var, bu rakamlarla ortaya çıkan bir gerçek. Bir gece kulübüne eğlenmeye giderken bile cebinde silahla gezenler var. Bu açıdan baktığımızda silahsızlanmayı başarabilmek için yasal olarak önlemler almak gerekmiyor mu? Örneğin alkollü bir kişinin silahlı gezmesinin caydırıcı olması için yasal düzenleme yapılamaz mı?
 
Silahlanma konusu belki de yurttaşın iradesine bırakılamıyacak ender konulardan biridir. Yasa acilen kısıtlamalar getirmelidir. Yurttaşa yasayla hak verirseniz gereksiz dahi olsa yurttaş bu hakkını kullanacaktır. Bunu hiçbir surette engelleyemezsiniz. Burada eğitim fayda etmeyebilir.
 
Alkollüyken silah taşınmasının yasaklanması şeklinde verdiğiniz örnek gibi daha nice hususlar yasayla düzenlenmelidir. Evet alkollüyken taşıt kullanmak yasaksa, silah taşımak da yasaklanmalıdır. Taşıt alırken başkalarına ve kendinize vereceğiniz hasarlar nedeniyle zorunlu trafik sigortası yaptırmanız gerekiyorsa, ateşli silah satın alırkende bu hatta daha geniş kapsamda bir sigorta yaptırılması zaruri olmalıdır. 60 yaş üstü demans olaylarının çok görülmesi nedeniyle silah edinmeye nasıl alt yaş sınırı getirilmişse bir üst yaş sınırıda getirilmelidir. Biz bu görüşlerimizi Emniyet Genel Müdürmüz ile paylaştık ve çalışmalarımız devam ediyor. Ayrıca Umut Vakfı’nın bu tespitleri dünyada konuyla ilgilenen birçok STK’nın ilgisini çekmiş ve ülkelerinde yasa değişikliği için faaliyetlerine başlamışlardır. 6136 sayılı kanunun günümüz koşullarına uygun olarak yeniden yapılandırılması ve iyileştirilmesine yönelik Türkiye Barolar Birliğiyle birlikte çalışma yapmaktayız. Amacımız yasa yapıcıya çağdaş bir Ateşli Silahlar Kanunu taslağı sunmaktır.
 
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının eşi Reyhan Gürtüna bir ziyaretinde çevresindekiler ısrarını kırmayarak havaya ateş açtı. Bu gibi örnekler toplumsal duyarlılıklarımızı nasıl etkiliyor?
 
Reyhan Hanım yetiştiriliş tarzına göre kendisine ikram edilen silahı kabul etmiş ve kendisinden beklendiği üzere havaya ateş etmiş. Memleketlisi kendisine Başkan Eşi olması nedeniyle hürmet etmiş, kendisi de bu hürmete iltifat etmiş. Kanunen suç olan bu olay toplum vijdanında ve anlaşılıyor ki yürütme açısındanda kabul görmektedir. Bu ve bunun gibi örnekler aslında siyasi otoriteye örnek olmalıdır. O esnada mahalde bulunan kolluk güçleri ve korumalar olaya müdahale etmemişlerdir. Kolluk güçlerinin en öncelikli görevi suçun oluşmasını önlemektir. Dünyanın hiçbir yerinde yurttaş elinde tabanca ile bu düzeyde resmi görevlinin yanına yaklaşamaz. İşte yurttaşıyla, siyasi iradesiyle, yürütme görevlisiyle topyekun suç işlenmiştir. Olayda sadece bireye yüklenmek doğru değildir. Medya’da olayı ‘Başkan’ın eşi havaya ateş açtı’ şeklinde basitleştirerek sunmuştur.
 
Birçok ünlünün gazete sayfaların da ya da televizyonlarda silahlı görüntüleri yer alıyor. Bunlar sizin çalışmalarınızı nasıl etkiliyor?
 
Bu görüntüler silahı moda haline getirmektedir. Gençlerimize silahla kudretli, yakışıklı, kendine güvenli olacakları mesajı verilmektedir. Genç idolleştirdiği kahramanı tüm davranış özellikleriyle, kılığıyla kıyafetiyle ve hatta aksesuarlarıyla – ki silah burada aksesuardır, taklit etmeye kalkıyor. Bu gibi görüntüler bizim misyonumuzu baltalamaktadır. Bu sebeple biz çok ağır ilerliyebiliyoruz ama ilerliyoruz.
 
Tv kanallarında çok reyting alan dizilerde silah unsuruna fazlasıyla yer verilmesini engellemek için bir çalışma yapmayı planlıyor musunuz?  (örneğin sigara kullanımının özendirilmesini engellemek için girişimlerde bulunuluyor)
 
Bununla ilgili elimizde akademik bir araştırma var. Sonuçlar analiz edildiğinde bu dizilerin çocukların sağlıklı gelişimini olumsuz yönde etkilediği görülmüş. Biz bu bilimsel tespitimizi RTÜK ile paylaşmak ve hiçdeğilse bu tarz dizilerden önce ‘16 yaşından küçüklerin seyretmesi uygun değildir’ şeklinde bir mesajın yayınlanması şartının getirilmesini önermek istedik. Ailelere uyarı olması açısından bu önemlidir. Umarım yakın zamanda işbirliği için yaptığımız çağrımıza cevap alırız.
 
Çok kısa bir süre önce dış basında da yankı uyandıran bir olay yaşadık. 2.5 yaşındaki küçücük bir çocuk serseri bir kurşunun hedefi oldu. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden çıkarmak için bu tür haberleri medyanın bakışının da değişmesi gerekiyor mu?
 
Medyanın barışa katkısı olacaktır. Buna inanıyorum. Ancak bu çok hassas bir konudur. Medya bu tarz silahlı şiddet olaylarını toplumda bilinç oluşturmak adına muhakkak konu etmelidir ama haberin veriliş tarzı çok önemlidir. Medya şiddeti sıradanlaştırmamalı fakat yurttaşı korkutup bireysel olarak silahlanmalarına da zemin hazırlamamalıdır. Örneğin ‘namusunu temizledi’ başlığıyla verilen bir haber suçluyu haklı göstermektedir. Ruhsatsız bir tabancanın dahil olduğu olayda ‘kazayla arkadaşını vurdu’ şeklinde bir başlık atılması da toplum vijdanında suçu hafifletir niteliktedir. Medya bu konuda çok titiz davranmalıdır.
 
Bireysel silahlanma bazı kazalara yol açtığı gibi intiharlarda da bu silahların kullanımını artırıyor. Sizlerin bu yönde çalışması var mı?
 
İntihar olgularına bakıldığında intihar aleti olarak ateşli silah ikinci sırada geliyor. Birinci sırada kendini asmak var. 2000 yılı Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre toplam 1802 intihar olayından 410’u ateşli silah kullanarak gerçekleştirilmiş. Bunların 163’ü 15 – 24 yaş arasında gençlerdir. Meşru silah edinme yaşı 21 olduğuna göre bu yaş grubunda intihar edenlerin bir yakınlarının silahı ile veya gayrı meşru silah edinerek intihar ettikleri söylenebilir.
 
Kadın-silah ilişkisi erkek-silah ilişkisine göre çok farklı. Bunu bir kadın olarak nasıl yorumluyorsunuz? Erkeklerin güçlerini ispatlamaları için silahlara mı ihtiyaçları var?
 
Şiddete sıklıkla maruz kalan kadınlar olduğu halde tüm silah ruhsatı sahiplerinin sadece %5’i kadın. Demek ki kadınlar can ve mal güvenliklerinin kendilerinin silahlanmalarıyla sağlanacağı fikrine katılmıyorlar. Zaten olgulara bakıldığında silah dışarıdan gelen bir saldırıya değil %80 gibi bir yüksek oranda tanıdığa çekiliyor. Erkekler yasadaki can güvenliği mazeretini kullanmayı seviyorlar, çünkü toplumda silahlarıyla rağbet görüyorlar.
 
Ekonomik sıkıntılar nedeniyle artan kapkaç ve hırsızlık olayları bireysel silahlanmayı artırıyor mu? İnsanlar evlerined kendi güvenliklerini sağlamak için silah bulundurma yoluna başvururken, sizce doğru mu yapıyorlar?
 
Kapkaç olaylarına kadınlar maruz kalıyor. Bir kadın silahını nerede taşır. Çantasında. Çanta kapıldıktan sonra çantadaki silahın ne anlamı var. Sade bir yurttaş, aniden karşısına çıkan silahlı, deneyimli ve gözünü karartmış bir hırsıza karşı nasıl mukavemet edebilir. Evde korunma amaçlı silah bulundurmanın yarattığı kaza riski çok yüksektir. Aile bireylerini bu riske atmak bilinçsizliktir, sorumsuzluktur.
 
Kızlarınızın özel yaşamları medyaya konu ediliyor. Ben onların özel yaşamlarıyla ilgili size bir soru sormak istiyorum: onlar da sizin gibi bireysel silahsızlanma alanında çalışıyorlar mı? Onların vakıftaki misyonları ve çalışmaları nelerdir?
 
Kızlarım Vakıf Kurucu Mütevellileridir. Farklı dönemlerde yönetim kurulunda görev aldıkları gibi yürütme birimimize de katkıda bulunurlar. Özlem Amerika’da olduğu için yurtdışı ilişkilerimizle ilgileniyor. Özben bu dönem yine yönetim kurulu üyesi olarak çalışıyor ve etkinliklerimizi koordine ediyor.
 
Siz çocuklarınızı yetiştirirken bireysel sorumluluk sahibi bireyler olmaları için onlara nasıl bir eğitim verdiniz?
 
Bu aileden gelen bir terbiyedir ve doğru eğitimle gelişir. Onları herzaman lider olma konusunda özendirdim. Bunun ötesinde her konuda olduğu gibi toplumsal sorunlara sahip çıkma sorumluluğu insanın biraz da içinde olmalı. Şanslıyım ki kızlarım bu sorumluluk hissine sahipler ve yurttaşı oldukları ülkeye gönülden hizmet ediyorlar.
 
Türkiye’de şiddet trafikte de, futbol maçlarında da yaşanıyor, evlerde de yaşanıyor. Silah kullananların evlerinde de daha şiddet yanlısı olması beklenir mi?
 
Şiddete meyili olmayan insan canını kurtarmak amacıyla bile silahlanamaz. Evde silahın görünmez halde dahi bulunması kadın ve çocuklar için bir baskı unsuru ve itiraz edilemez otorite oluşturur. Evde silahın bulunması erkeğin eşine ve çocuklarına tehdidi anlamına gelir.
28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü nedeniyle topluma nasıl bir mesaj vermek istiyorsunuz?
 
Bireysel Silahsızlanma Günü’nde Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü etkinliğimizi gerçekleştiriyoruz. Bu yıl yine Taksim Gezi Parkı’nda yapacağız. Ateşli silahla yaşamını yitirmiş olanların artık yaşadıklarını protesto etme yetileri yok. Onların yerine yakınları şiddeti ve kanı temsil eden kırmızı halı üzerine bir çift ayakkabı bırakacaklar. Böylece temsili olarak mağdur olanlar yürüyecek ve protestolarını dile getirmiş olacaklar. Bu etkinliği toplumda silaha karşı bilinç oluşturmak adına yapıyoruz. Yurttaşlar başkalarının acısına da sahip çıksın, bir gün kendi başlarına da böyle bir mağduriyet gelme ihtimalinin yüksek olduğunu anlasınlar diye.
 
Bunun ardından geleneksel olarak kurulduğumuzdan beri her 28 Eylül’de gerçekleştirdiğimiz Ödül Törenimiz Lütfi Kırdar’da yapılacak. Bu sene Yaşama Hak Tanıyın konulu Bir Dakikalık Çizgi Film Yarışması düzenlemiştik. Çok güzel çizgi filmlerimiz oldu. Bunlar dönem dönem TV kanallarında gösterilecek ve geniş bir topluluğa bireysel silahlanmanın ne kadar ilkel ve gereksiz olduğu hususunda bilinç aktarılmış olacak.
 
Hakikaten silah korumaz, öldürür...