Hukukun Gençleri Sempozyumları Dizisi - 4 "Edebiyat ve Hukuk"
Umut Vakfı Araştırma Merkezi
4. Hukukun Gençleri Sempozyumları Dizisi
“Edebiyat ve Hukuk ”
Edebiyatımızda Üç Kemaller
Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal
Romanlarında ve hikâyelerinde
Hukuk ve Adalet
Amaç:
Her yıl farklı konuların ele alınacağı sempozyum dizisi, hukukun üstünlüğüne ve sorunların barışçıl yollarla çözülebileceğine dair inancın güçlenmesi hedefiyle; geleceğin hukuk uygulayıcıları olacak hukukun gençlerini bir araya getirerek tartışmalarına, farklı görüşleri paylaşmalarına olanak sağlayacak bir platform oluşturmayı amaçlamaktadır.
Bu yılki sempozyumun başlığı “Edebiyat ve Hukuk” / Edebiyatımızda Üç Kemaller / Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal Romanlarında Hukuk ve Adalet”tir.
Sempozyum bildiri konuları:
“Edebiyat ve Hukuk” konusunda, disiplinler arası bakışla üç usta edebiyatçımızın Orhan Kemal’in, Kemal Tahir’in, Yaşar Kemal’in romanlarında, hikâyelerinde “Hukuk ve Adalet” konusunun nasıl işlendiği, üç usta edebiyatçımızın romanlarında ve hikâyelerinde hukukun ve adaletin nasıl yer aldığı, birbirine benzeyen ya da ayrılan veya farklılaşan hukuk ve adalet anlayışlarının var olup olmadığının arayışıdır. Bir başka deyişle üç usta edebiyatçımızın Türkiye’ye ve Dünyaya kazandırdığı romanlarında, hikâyelerinde adalet ve hukuka nasıl baktıklarının kendi tarihsel dönemlerinden günümüze hukuk ve adalet anlayışlarının nasıl yansıdığının edebiyatla ve hukukla birlikte anlatımını başarabilmektir.
Üç usta romancımızın hayatımıza kattığı kahramanlarla, romanlarıyla hikâyeleriyle yarattıkları insanlar ve o insan manzaralarındaki hukukun edebiyatla veya edebiyatın adaletle Orhan Kemal, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal yapıtlarında nasıl buluştuğunu aramak, anlamaya çalışmak, düşüncelerimizi yazıya dökmek, anlatmak ve hep birlikte tartışmak isteriz.
Üç ustanın, üç edebiyatçımızın romanlarına ve hikâyelerine yansımış olan ve bu topraklar üzerinde yaşanan acıların, sevinçlerin, kırgınlıkların, kızgınlıkların, umutların, sevgilerin, aşkların, kahramanlıkların anlatıldığı romanlarından ve eserlerinin içinden seçtiğimiz herhangi bir eserinde, eserlerinin bir kaçında veya romanlarının tümünde “hukuk ve adalet” nasıl anlatılmış ve nasıl yaşanmışsa birlikte konuşalım, sempozyumda tartışarak sonuçlar çıkaralım.
Sempozyumun çalışma dili Türkçe olacaktır.
Sadece Orhan Kemal, sadece Kemal Tahir ve sadece Yaşar Kemal’in romanları ve hikâyeleri seçilebilir. Değerlendirme sadece bir edebiyatçımızın eserleri üzerinden yapılabilir. Eğer istenirse her üç edebiyatçımızın eserleri birlikte değerlendirilebilir, birbirleriyle karşılaştırılabilir, biri diğeri ile birlikte değerlendirilebilir.
Bu bağlamda bildiri başlıkları hakkında fikir vermek üzere; üç Kemallerin, Orhan Kemal’in, Kemal Tahir’in ve Yaşar Kemal’in romanlarında ve eserlerinde;
1. Ortaya koydukları hukuk ve adalet kavramını nasıldır?
2. Romanlarındaki hukuk ve adalet anlayışı ile gerçek yaşamdaki hukuk ve adalet arasında bir bağ kurabilir miyiz?
3. Edebiyat, hukuk ve adalette ne işe yarar?
Kuşkusuz bildiriler ve başlıklar sadece bu sorularla sınırlı olmayacaktır.
Konuyla ilişkilendirilen diğer başlıklar ve bildiriler Hakem Kurulu tarafından değerlendirilecektir.
Sempozyuma kimler katılabilir:
• Hukuk Fakültesi ve hukuka bitişik disiplinlerde eğitim gören (Sosyoloji, Felsefe, Psikoloji, İletişim, Kültürel Çalışmalar, İktisadi ve İdari Bilimler, Adli Tıp vs.) Lisans öğrencileri
• Sosyal Bilimler Enstitüsü programlarında yer alan Hukuk ve hukuka bitişik disiplinlerdeki ilgili bölümlerdeki lisansüstü öğrenciler (Doktora öğrencileri hariç)
• Stajyer Avukatlar
• Stajyer Hâkimler ve Stajyer Savcılar hazırlayacakları bildirileri ile katılabileceklerdir.
Yer: Ankara Hukuk Fakültesi Mahmut Esat Bozkurt Salonu
Hakem Kurulu (soyadına göre alfabetik sırayla)
Dr. Ayhan AKCAN, Psikiyatrist, Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi
Prof.Dr. Füsun SOKULLU AKINCI, İstanbul Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı
Ahmet CEMAL, Cumhuriyet Gazetesi Köşe Yazarı
Nazire DEDEMAN ÇAĞATAY, Umut Vakfı Kurucu Başkanı
Av. Fikret İLKİZ, Umut Vakfı Mütevellisi ve Yönetim Kurulu Üyesi
Işık ÖĞÜTÇÜ, Orhan Kemal Müzesi Kurucusu
Doç. Dr. Gülriz UYGUR, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı
A.Ömer TÜRKEŞ, Eleştirmen
Celal ÜSTER, Gazeteci, Cumhuriyet Gazetesi Kültür Şefi
Yard.Doç.Dr. Saim ÜYE, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi
Önemli Bilgiler:
Bildiri sahipleri Sempozyuma katılım koşulları, katılım formu ve bildiri formatına ilişkin bilgi ve belgelere www.umut.org.tr/hukukungencleri internet adresinden ulaşabileceklerdir.
Sempozyuma katılmak için 150–200 sözcükle sınırlı bireysel bildiri özetlerinin ve konu ile ilgili beş anahtar sözcüğün, katılımcıların kısa özgeçmişleri ve e-posta adresleriyle birlikte en geç 28 Haziran 2013 Cuma saat 17:30’a kadar hukukungencleri@umut.org.tr adresine gönderilmesi gerekmektedir.
Sempozyum bildirilerinden oluşan bir e-kitap çalışması yapılacaktır.
Sempozyumda sunulan bildiriler değerlendirilerek en iyi bildiri sahipleri ödüllendirilecektir.
Sempozyuma ilişkin önemli tarihler:
• Bildiri özeti göndermek için son başvuru Tarihi: 28 Haziran 2013 Cuma saat 17:30
• Bildirilerin tam metninin gönderileceği son tarih: 30Ekim 2013 Çarşamba saat 17:30
• Sempozyum Tarihi: 28-29 Kasım 2013
Konaklama ve Ulaşım:
Bildiri sahiplerinin ulaşım ve konaklama giderleri Sempozyum Düzenleme Kurulu’nca karşılanacaktır.
Hukukun Gençleri Sempozyumu Tam Metin Yazma İlkeleri
Örnek Tam Metin
İletişim:
Sempozyuma ilişkin detaylar için lütfen aramaktan çekinmeyiniz:
Umut Vakfı Araştırma Merkezi
Yıldız Posta Caddesi, No: 48 Kat:9 Esentepe 34340 İstanbul – Türkiye
Tel: 0212 337 29 93 Fax: 0212 288 66 75
hukukungencleri@umut.org.tr
İlgili linkler:
www.umut.org.tr
http://www.law.ankara.edu.tr
http://www.ankarabarosu.org.tr/
- Bildiri Özetleri
- IV. HUKUKUN GENÇLERİ SEMPOZYUMU“HUKUK FELSEFESİ”28-29 Kasım 2013ANKARABİLDİRİ ÖZETLERİUMUT VAKFI ARAŞTIRMA MERKEZİYıldız Posta Cad. No:48 34340 Esentepe İstanbulTel: 0 212 216 06 70
Aynı Yer Farklı Bakış
Deniz HACIOSMANOĞLU
Cemile ve abisi bir fabrikada işçi olarak çalışmaktadır. Babası fabrikanın çocuklarına zarar vereceğini düşünmektedir. Bu konuda haksız da değildir. Fabrikadaki işçiler arasında çatışmalar vardır. Sebebi ise sermaye sahiplerinin kendi aralarındaki mücadeledir. İşçiler buna alet olurlar ve kendi haklarını korumaktansa kendi aralarında ayrışarak birbirlerine düşman olurlar. Bu nedenle fabrika içinde iki farklı grup olur. Bu ayrışma nedeniyle fabrika içinde kavgalar da olur. Eser de bir yandan işçi problemlerinin farklı bir yanı olan dayanışamama sorununu görürken bir yandan da kadına olan bakışı görüyoruz. Erkek egemen bir dünyada yaşayan kadınlar sadece baba ocağından koca evine giden varlıklardır. Pek çok erkeğin gözünde evlenmek işteş değil sadece erkeğin vereceği başlık parasına bağlı bir durumdur. Kadının ne düşündüğü, hissettiği mühim değildir. Aynı zamanda fabrikada da çalışan kadınlar eve geldiklerindeyse yardım göremezler. Ev işlerini de onlar üstlenirler. Bu çevreye bir başka bakışsa Cemile’ nin sevdiği katibin ailesinden gelir. Onlara göre bu işçi kızın oğullarıyla işi olamaz. Ona layık değildir. Görgüsüz ve fakirdir. Onun işi işçilik, bir diğeriyse bir İstanbul beyefendisi olacaktır. Onunla işi olmamalıdır.
Yaşar Kemal Eserlerinde Anadolu İnsanı ve Feodalite
Emine ASLAN
Yaşar Kemal için edebiyat toplumun ve toplumsal düzenin yansıtıldığı bir ayna işlevi görür. Bu yüzden eserlerini bir ressam titizliğinde insanı, toplumu, düzeni renk renk işleyerek oluşturur. Gerçekçidir, Anadolu insanının adeta fotoğrafını çeker yapıtlarında; fakat bu gerçekçilik çağdaşı birçok yazarda olduğu gibi soğuk ve tatsız değildir. Anadolu insanının öyküsü halk edebiyatının, sözlü kültürün emzirdiği bir yazarın hayal gücünde mayalanmış, efsane lezzeti kazanmıştır. Yaşar Kemal bilhassa da Çukurova’nın sıcak ikliminde unutulmuşluğa, terk edilmişliğe başkaldıran insanın mücadelesini verir romanlarında. Toplumsal düzenin adaletsizliği, toprak ağalarının sınır tanımayan güçleri, zulmün, zalimin hikâyesi eserlerinin belkemiğini oluşturur. Genç cumhuriyette feodalitenin, toprak ağalarının köylü ile ilişkisini, ağalık düzeninin gittikçe kapitalizme evrilmesi sürecini, insana olan en derin inançla, asla tükenmeyen bir umutla anlatır Yaşar Kemal. Bu çalışmanın konusunu da Yaşar Kemal eserlerinde ağalık düzeninin, feodalitenin cumhuriyet kurulduktan sonraki durumunun ve köylü ile toprak ağalarının ilişkisinin ve devletin bu süreçteki durumunun ne şekilde işleneceği oluşturmaktadır.
Dünya Düzenine Karılar Koğuşu’nun Penceresinden Bakmak
Nilay GEYLANLI YORGANCIOĞLU
Kemal Tahir’in Karılar koğuşu romanı, bir yandan adalet sistemi, ceza sistemi konusunda akıl yürütürken, bir yandan da yaşadığı dünyanın, içinde bulunduğu şartların adaletini sorgular. Okuyucuyu, hapishane hayatının sosyo-psikolojik değerlendirmesi; cehalet; yoksulluk; kadının ekonomik özgürlüğü; cinsel istismar; toplumun suça ve namus kavramına bakışındaki yanlışlar; devlet, yöneticiler ve idareciler; cezaların ıslah edici özelliğinin varlığı- yokluğu sorusu düşünmeye teşvik eder. Yaşamının en önemli ve üretken yıllarını Anadolu’da bulunan cezaevlerinde geçiren Kemal Tahir, böylece af, hapis cezası, idam cezası, her türlü suç ve suçlu psikolojisi, hem adalet sistemi hem de ahlaki bakımdan Türk toplumunun içinde bulunduğu durumu doğrusu yanlışlarıyla değerlendirme fırsatı bulmuş ve kaleme almıştır. Böylece, yazarın hukuk ve adalet kavramına ilişkin değerlendirmelerinin, dönemi açısından, özellikle de biz hukukçuların baktığı pencerenin dışında bir görüşle bir gerçekliği olduğu söylenebilir. Bu yönüyle, Karılar Koğuşu kitabı hukuk ve adaletin sağlayıcısı kişilere, başka bir gözle değerlendirme yapma fırsatı sunar.
Anadolu’dan Eşitlikçi Bir Bakış ve Orhan Kemal
Eylem KILIÇ
Edebiyat tarihimizde üç Kemallerin ( Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal) hatırı sayılır bir yeri vardır. Yalnızca Türk edebiyatında değil aynı zamanda dünya edebiyatında da bilinen önemli isimlerdir. Fakat Türk edebiyatı Anadolu coğrafyasında yetişmiş olan bu üç edebiyatçıdan çok etkilenmiş ve kendileri ile bu edebiyatçıların eserlerindeki karakterleri özdeşleştirmişlerdir. Bu üç usta isim Türkiye tarihine eserleri ile tanıklık etmiştir. Üç yazarın da eserlerinde temel vurgu yaptığı kavramlar sosyal yaşamda ortaya çıkan adaletsizlik ve eşitsizliklerdir. Bunun yanında üç kemalleri farklı kılacak şu tanımlamalar kullanılabilir: Kemal Tahir “devletçi”, Orhan Kemal “eşitlikçi” ve Yaşar Kemal ise “toplumcu”. Toplumcu gerçekçi Orhan Kemal Bursa Cezaevinde tutsak Nazım Hikmet Ran ile tanışarak eşitlik, sosyalizm, Marksizim gibi kavramları yakın tanığından tekrar öğrenmiştir. Orhan Kemal yoksul köylüden, işçiden kesitler sunmuş ve Anadolu’dan tarihe Marksist bir ışık tutmuştur. Ayrıca Orhan kemal 1950’li yıllardan itibaren halka karşı dinin nasıl kullanıldığına kitaplarında değinmiştir. Bu makalenin amacı bugünün Türkiye’sine uyarlanabilecek Orhan Kemal eserleri ile tekrar dikkat çekmek, Orhan Kemal’in eserlerindeki eşitlik ve adalet sürecini incelemektir.
Orhan Kemal’in Eserlerinde Adalet ve Hukuk
Özge Demir
Orhan Kemal bizim öykümüzün edebiyatçısıdır. O bir drina köprüsüdür içimizle, dışımızda köyümüzle, İstanbul’umuzla, toprağımızla ve yeşilimizle bir köprü kurar. Her şeyden önemlisi onun öyküleri, romanları yaşamla edebiyat arasındaki köprüdür. Bir dönemin siyasal, sosyolojik, ekonomik yapısını anlatır. Bazen İstanbul’un kötü yollarına sapar, bazen Çukurova’da bereketli topraklar üzerinde eser, bazen bir Murtaza olur görev adamı kesiliverirdi bazen 72. Koğuşta ölürdü. Bulaşıkçıdır, matbaacıdır, dokumacıdır, çırçır işçisidir onun kahramanları, köylüdür. Ama hepsi çaresizlikte, yoksullukta, kederde, zorda ve kavgada birleşir ve her şeye rağmen hayata tutunuşta, sevgide ve umutta var olurlar. Peki Orhan Kemal’in kahramanları için hukuk nerededir? Hukuk Murtaza’nın yaptığı gibi kurallara uymak mıdır? Yoksa hukukun var olduğu yer ekmek kavgasında mıdır? Yoksa hukuk 72. koğuşta yitirilip gitmiş midir? Yazacağım yazı Orhan Kemal’in kendisinden yola çıkarak romanlarında, öykülerinde hukuku, adaleti, haklılığı ve meşruluğu sorgulayacak, kahramanlarımız üzerinden bu kavramların güncelliği diyalektik materyalizm yöntemi ile tartışılacaktır.
Üç Kemaller, Adalet, Anayasa, Üç Kemallerin Eserlerinde Hukuk, 60 Döneminde Roman
Nisan GÖRGÜLÜ
Yazarların romanları her ne kadar kurgu gibi görünse de romanlar yazıldıkları dönemlerin birer yansımasıdır. Bu çalışmanın amacı üç farklı yazarın (Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir) aynı döneme ait romanlarındaki hukuk ve adalet kavramlarının işlenişindeki benzerlik ve farklılıkları yazıldıkları dönemin adalet anlayışı çerçevesinde yorumlamaktır. Üç Kemallerin romanlarındaki hukuk ve adalet anlayışı konusunda yazarların 60 öncesi ve sonrasında yazmış oldukları birer roman seçilerek karşılaştırılacaktır. Böylece 1961 anayasasının getirdiği adalet ve hukuk anlayışı farklı yazarların gözünden incelenecek; hem de aynı yazarın 60 öncesi ve sonrası adalet anlayışında bir değişiklik olup olmadığını inceleme fırsatı olacaktır. 1960 öncesi için Yaşar Kemal- Teneke (1955), Orhan Kemal-Dünya Evi(1958), Kemal Tahir-Yedi Çınar Yaylası(1958) seçilen romanlardır. 1960 sonrası dönem için ise Yaşar Kemal- Yer Demir Gök Bakır (1963), Orhan Kemal-Gurbet Kuşları (1962), Kemal Tahir- Bozkırdaki Çekirdek (1962) romanları seçilmiştir. Ayrıca çalışma seçilen bu eserlerle sınırlı kalmayıp yazarların diğer romanlarından da faydalanılacaktır.
Değişim ve Dönüşüm Karşısında 3 Kurgu : Devlet Toplum ve Hukuk
Ahmet GÖK
Edebiyat sanat dalı olmakla beraber hukuka yön veren ve hukukla etkileşim içerisinde olan düzene sahiptir. Orhan Kemal, Yaşar Kemal ve Kemal Tahir yaşadıkları dönem itibariyle ortaya koydukları eserlerle çağın, toplumun ve devlet düzeninin analizini yaparak bir değişim dönüşüm buhranında hukukun nasıl bir zemin üzerine oturtulduğunu ve bunun sonucunda adalet idesinin kendisini ne derece bulduğunu sorgulamamızı sağlamışlardır. Bu anlamda devlet otoritesini sağlamada tehdit eden unsurlarla baş etme, başta yargı organı olmak üzere devlet organlarına güvensizliğin ve itimatsızlığın yol açtığı hak arayışı, toplumun ihtiyaçlarının ve eğitim durumunun uygulanan politikalara ve muamelelere denetimi sınırlandırması, halkın iradesini devlet yönetimine yansıtmada karşılaşılan iç ve dış kaynaklı engellerin etkisi, yeni bir devlet düzenine geçerken eski düzenden miras kalanların tamamen reddedilmeye çalışılması sonucu toplumsal çatışmaların yaşanması…Çalışmamız günümüzde yaşanan olayları anlama ve anlamlandırmada bu edebiyat sanatçılarının eserlerin görünümü ortaya koyma amacı taşıyacaktır.
Uzak ve Yakın Adaletsizlik: Bereketli Topraklar Üzerinde
Yeliz TURİNAY
Sanayi İnkılâbı’ndan itibaren özellikle natüralist ve realist edebiyatın gündemine girdiği söylenebilecek olan işçi hakları üzerine düşünüldüğünde, Emile Zola’nın Germinal’ini, John Steinbeck’in Gazap Üzümleri ve Bitmeyen Kavga’sını, Jack London’ın Alın Teri’ni ya da Jose Saramago’nun Umut Tarlaları’nı hatırlamamak elde değildir. Çalışanların maruz kaldığı adaletsizlik bakımından Türk edebiyatında Orhan Kemal ve Bereketli Topraklar Üzerinde isimli romanının özel bir değeri taşıdığını takdir etmek gerekir. İş bulma ve para kazanma umuduyla Adana’ya giden üç gencin hikâyesinin anlatıldığı romanda işçilerin maruz kaldığı adaletsizlik ve haksızlıklarla yüzleşilmektedir. Haftalıklarının bir kısmını haraç olarak ırgatbaşına vermek şartıyla iş bulan üç genç hayata tutunabilmek için bu haksızlığa boyun eğmiş ve çok ağır şartlar altında çalışmayı kabul etmek zorunda kalmışlardır. Zaman içerisinde isyan hisleriyle başkaldırmayı denemiş olsalar ve sık sık iş değiştirerek haklarını korumaya çalışsalar da her kapıda aynı adaletsizlikle karşılaşmışlardır. Öyle ki haksızlıklar sadece ağır çalışma şartları ve saatleriyle sınırlı kalmamış, ağır hastalıklar ve kazalar karşısında dahi bir insan olarak değer ve yardım görememişlerdir. Adaletsiz çarkın dişlilerine kapılarak hayatlarını para kazanmak uğrunda kaybeden iki genç öldüğünde ailelerinden bile insani yakınlık görememiş, ölümleri sadece başarısızlık ve ailelerine artık para gönderemeyecek olmaları şeklinde algılanmıştır. Bu acı gerçek, adaletsizliğin sadece uzak ilişkilerde değil, aynı zamanda yakın aile bağlarında dahi dramatik biçimde yaşandığını gözler önüne sermektedir. Adaletsizlik sanıldığı kadar uzak değildir.
Orhan Kemal’in Eserlerindeki Hukukun Hukuksuzluğu ve Hukuki Pozitivizm Eleştirisi
Murat Burak AYDIN
Orhan Kemal’in, Kanlı Topraklar romanındaki Hakkı Bey, insanlardan önce de var olan toprakları bir takım açgözlü insanların uydurdukları hukuklarıyla sahiplenmelerini sertçe eleştirir ve bu durum için ‘Hukukun hukuksuzluğu yıkılmalıdır’ der. Bu sözüyle Orhan Kemal, diğer bazı eserlerinde olduğu gibi, hukuk kurallarının, kaynağını, meşruluğunu ve sonuçlarını sorgular. Yazarın eserlerinde hak arayan güçsüz insanlar tam da onların haklarını koruması beklenen hukuk sebebiyle mağdur olurlar, haksız duruma düşerler. Böylece yazar, güçlüye hizmet eden, güçsüzün hak aramaya dahi hakkının olmadığı hukuksuz hukuk sistemine dair bir eleştiri ortaya koyar. Orhan Kemal, olan hukukun adaleti sağlamadaki yetersizliğini trajikomik ve gerçekçi bir biçimde sunar ve hukukun böyle olmaması gerektiğini hissettirir. Buradan hareketle yazarın eserleri, hukuku, ‘olması gereken’ olarak değil de sadece ‘olan’ olarak inceleyen; temelde hukukun adalet idealini tatmin etme amacı taşımak zorunda olmadığını savunan hukuki pozitivizmin bir eleştirisi olarak da okunabilir. Bu noktada edebiyatın önemi, hukuku salt kanun ve hukuk metinleri olarak ele almayıp, hukukun ancak insan ile bir anlam ifade edebileceğinin anlaşılmasını, içine insanın katılmasını ve üçüncü bir gözden incelenmesini sağlamasıdır. Hukuk eğitiminde, aslında bir kanun hükmünün olaya büründürülmüş hali olan ruhsuz ‘pratik çalışmalar’ ve düz, teorik metinler yerine bir edebiyat eseri çok daha gerçekçi ve zengin bir çalışma alanı oluşturur.
Doğal Hukuk – Pozitif Hukuk Bağlamında Yaşar Kemal’in Edebi Anlayışının ve Eserlerinin İncelenmesi
Tolga SEVİNİR
Bu makalede Türk Edebiyatı ’nda toplumcu gerçekçilik akımının en önemli temsilcilerinden biri olarak görülen Yaşar KEMAL ve eserleri inceleme alanı olarak seçilmiştir. Yaşar KEMAL’in eserleri incelenirken konu olarak da hukuk felsefesinin inceleme alanlarından olan doğal hukuk ve pozitif hukuk kavramları seçilmiş; bu kavramlara Yaşar KEMAL’in verdiği anlam ve eserlerinde bu kavramı nasıl işlediği, bu kavramlara getirdiği yorum üzerinde durulmuştur. Makale doğal hukuk ve pozitif hukuk kavramları üzerinden bir literatür taraması ile başlamakta, ardından bu iki kavramın örtüştüğü ve ayrıştığı noktalar irdelendikten sonra Yaşar KEMAL’in edebi anlayışının incelenmesine geçilmiştir. Ardından yazarın yazın hayatının her dönemini makaleye dahil edebilmek adına yazın hayatının ilk yıllarından başlayarak son dönem yapıtlarına kadarki olan dönemlerden dengeli bir biçimde seçilen farklı türdeki eserleri doğal hukuk – pozitif hukuk bağlamında incelenmiştir. Bu incelemeler sırasında yazarın eserlerinde görülebilen düşünce dünyasının, hukuk felsefesi tarihinde kendisiyle benzeşen düşünürlere de değinilmeye özen gösterilmiştir.
Bir Çocuğun Suçluya Dönüşümü
Ecem CAKA
Orhan Kemal Türk Edebiyatı’nın en çarpıcı toplumcu gerçekçi yazarlarındandır. Kendisi toplumun belli bir kesminin fakirliğine, umutsuzluğuna, mücadelerine, dışlanmalarına ve haksızlığa uğramalarına şahitlik etmiş ve tüm bunları eserlerinde yol gösterici olarak kullanmıştır. Bir başka deyişle, Orhan Kemal toplumun özündeki gerçekliklerle beslenmiştir. Aile sorunları, toplumun kadına bakış açısı, çocuk işçiler, serseriler, köylüler, büyük patronların sömürüsü gibi gerçekliklerdir bunlar. Kapitalist sistemin getirdiği zorluklarda, genellikle bireyin yabancılaşması ve yalnızlığı vurgulanırken, kendisi bireyin bu sistem içerisinde kendinden uzaklamasını değil, var olmak için nasıl mücadele ettiğini işler. Sistem içindeki mücadeleyi en iyi anlatan kitaplarından biri de Suçludur. Suçlu, küçük bir çocuğun psikolojisinin nasıl olumsuz bir yönde değişebileceğini kademe kademe anlatan bir kitaptır. Ailede varolan geçimsizliğin, şiddetin ve fakirliğin bir çocugun masumluğunu nasıl yokedebileceğini ve bu problemlerin çocuğu nasıl suç işlemeye sevk edebileceğini gösterir. Ayrıca çocuk hapishanelerine ve bu hapishanelerdeki çocukların hapishaneyi niçin toplumdan daha güvenli bir yer olarak gördüklerini açıklayan, sosyal adaletsizliği çocuklar üzerinden yansıtan çok başarılı bir romanıdır.
Yüreğin Sınırlarından Ulus Devletlerin Sınırlarına: “Bir Ada Hikayesi”
Sibel YILMAZ
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, devletlerin sınırlarının değişmesiyle birlikte azınlıklar ve yabancılar sorunu ortaya çıkmıştır. Ulus devletlerin oluşturduğu sistem, vatandaşlığın doğumla bağlantılı olduğu bir sistemdir ve özellikle savaştan sonraki durum, bu doğum-ulus bağlantısını derinden sarsacak bir tehlike niteliğindedir. İşte bu krize çözüm olarak devletlerin öngördükleri durumlardan biri, doğum bağlantısını sağlamayanların kendi “ulus”unun yaşadığı ülkelere gönderilmeleridir. Mübadele tam da bu amaçla, homojen ulus devletler sistemini sağlamak amacıyla, insanların, kendi ulusundan olmayanların yaşadığı ülkelerden, ulusunun yaşadığı ülkeye gönderilmesi, karşı taraftan da aynı uygulamanın gerçekleşmesi işlemidir. Mübadele doğup büyüdüğün, “insanlarının” yaşadığı, tüm hatıralarının anılarının sindiği topraklardan, köklerinden koparılmaktır. Cennet gibi bir adada yaşasan dahi, gözünün hala çocukluğunun geçtiği, memleketim dediğin yerlerde olması, hep arkada kalmasıdır. Ulus devletlerin kendi aralarındaki anlaşmalarının adı ve bu anlaşmayla çizilen sınırların muhacirlerin yüreğini sınırlamasıdır, mübadele. Bu nedenle en iyi edebiyat anlatır bu durumu. Anlaşmaların oluşturduğu hukukun içinde insanların yüreğinin acısını Yaşar Kemal “Bir Ada Hikayesi”nde en açık şekilde anlatmıştır. Bu çalışmada yapılacak olan da, Kemal’in bu 4 kitaptan oluşan serisinden yola çıkarak ulus devletleri, mübadeleyi, göçü, devletlerin hukukunun karşısında insanların yüreğinin acısını anlatmaya çalışmaktır.
Orhan Kemal’in ’Suçlu ve Sokakların Çocuğu’ Romanlarındaki Suça Sürüklenen Çocuk Modelinin İncelemesi
Melike ORÇIN
Orhan Kemal, toplumdaki aksaklıkları gerçekçi bir bakış açısıyla ve iyimserliği elden bırakmayarak, edebiyata başarıyla aktaran önemli bir isimdir. Yalın anlatımı, akıcı ve samimi dili, ustaca geliştirdiği diyalog üslubu ile yazarın yüksek gözlem gücü sayesinde, eserlerinde hayatın gerçekleriyle yüz yüze kalan ve aynı zamanda umudunu kaybetmeyen insanlar yer almıştır. Toplumun baskıcı ve düzensiz yapısının en çok etkilediği kesimlerden olan çocuklar da, Orhan Kemal’in eserlerinde sıklıkla işlenmiştir. Bu çalışmada, Orhan Kemal’in ’Suçlu 1’ ve ’Suçlu 2’ (Sokakların Çocuğu) romanlarındaki Cevdet karakteri üzerinden çocuk adalet sisteminin eleştirisi yapılmaya çalışılacaktır. Romanın başkahramanı Cevdet’in yaşam öyküsü içerisinde suça sürüklenme serüveni hukuk, adalet ve edebiyat üçgeninde tartışılacaktır. Kendi adalet arayışının peşinde giderken, hayal-hakikat tezatlığı karşısında bocalayan Cevdet, denetimlerin yetersiz olduğu ve yeni suçların üretildiği hapishane gerçekliği ile tanışarak "suç kariyeri" edinecektir. Birbirinin devamı olan bu iki roman, öncelikle hukuksal paradigma içerisinden, suçluluk teorileri ve özellikle ’sosyolojik teoriler’ bağlamında analiz edilecektir. Cevdet karakterinin suça sürüklenmesinde etkili olan bireysel ve çevresel risk faktörleri üzerinde durulacaktır. Makro anlamda devletin varlığı, çocuk adalet mekanizmasının isleyişi, sosyal hizmetler ve çocuğun topluma yeniden kazandırılması süreci göz önünde bulundurularak, geçmişten günümüze bir kıyaslama yapılacaktır.
Üç Kadın Üç Hayat
Naz YILANCIOĞLU
Toplumsal cinsiyetten kaynaklanan kadın sorunu diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de önemli bir sorundur. Kadın erkek eşitsizliğini ve kadına uygulanan şiddet olgusunu günlük hayatımızda görmekteyiz. Ayrıca sadece erkek kaynaklı değil, kadının kadına uyguladığı şiddet ile de sık sık karşı karşıya kalmaktayız. Toplumsal gerçekçi olan Orhan Kemal’in romanlarında bu meselelerin somutlaştırılmış biçimlerine rastlamaktayız. Romanlarında, kadın karakterlere uygulanan şiddetin kaynağı farklı olsa da bu karakterler için aynı mağduriyet söz konusudur. Murtaza romanında, fabrikada kızını tokatlayan ve ölümüne yol açan Murtaza; Hanımın Çiftliği romanında baba evinde fiziksel şiddet gören Güllü, evlendikten sonra sınıf atlayan ve isim değiştiren ama bu sefer de koca evinde psikolojik şiddet gören Serap; El Kızı romanında 1920’li yılların hukukçusu ile evli bir hanımefendi olmasına rağmen hem eşinden hem de kayınvalidesinden şiddet gören Nazan.. Tüm bu romanlarında yer ve zamanın değişmesine inat bazı sorunların değişmediğini gösteriyor, Orhan Kemal okurlarına. Nazan, Güllü, Murtaza’nın kızı, her biri farklı hayatlara doğmuş, farklı hayatlarda birbirinden habersiz yaşamış kadınlar..Ben de buradan hareketle çalışmamda Murtaza, El Kızı, Hanımın Çiftliği romanlarındaki kadın karakterleri temel alarak Türkiye’deki toplumsal cinsiyet sorununu ele alacağım. Bu üç romandaki kadın karakterlere uygulan şiddet, Türkiye’de kadına uygulanan şiddetin fotoğrafını çekmektedir.
Edebi Adaletin Mümkünü: Yaşar Kemal Romanları’nda Sınırlandırıcı Hukukun Kurtarıcı Edebi Adalet Arayışı
Işıl KURNAZ
Adaletin, hukuki tanımların ve kalıpların içine hapsedildiği toplumlarda hukukun dışındaki adaletin yaşatılması imkânsız hale gelir. Adaletin çok boyutluluğu ve çok anlamlılığı hukukun tek başına tarif edemediği bir noktayı oluşturur. Bu sebeple praksisteki hukuk, kendisini oluşturan adalet kavramı karşısında yetersiz kalarak teknik metinlerin altında adaletin görünürlüğünü engellemektedir. Edebiyat, adaletin çok boyutluluğunu anlamlandırmada hakikat ve kurguyu birlikte var edebilen bir alan olarak daha hakkaniyetli davranacak, sözün “eyleme gücünü” hayal gücü ile birleştirerek edebi bir adaleti mümkün kılacaktır. Bu edebi adalet sadece hukukun sınırları dâhilinde olmadan; insanların, doğanın, bedenin ve emeğin bir aradalığı ile kendini var edeceğinden, pratiğin ve hukukun yarattığı kısırlaştırılmış adaletten çok daha hayati bir noktaya tekabül edecektir. Yaşar Kemal’in romanlarında edebi adalet arayışı ise güncelin, doğa ve emekle birleştiği, Çukurova’nın tarihi üzerinden bir Türkiye ve dünya okuması yapılabilen anlatılar dizisi olarak okunabilecektir. Çukurova’nın geçirdiği toplumsal ve çevresel değişimlerin yanında bölgenin hayal gücünün de yazıcısı olan Yaşar Kemal’in romanlarında, adım adım çölleşmeye giden bir ülkenin siyasal tarihini okumak da mümkündür. Bu yolla politik bir okuma üzerinden Yaşar Kemal’in “toprağın fethi için zorlu bir savaş” olarak niteliği mücadelenin, toplumsal ilerlemeyi yansıtma biçimini tartışmak mümkün olacaktır. Bu metnin amacı, sanayileşme ve çevresel faktörlerin de etkisi ile Yaşar Kemal’in “mecbur adamları” olan kahramanları ve onları yaşatan bağlamlar aracılığı ile edebi bir adaletin yani kurtarıcı ve hakikat bekçiliği rolünü üstlenmiş bir adaletin, sınırlandırıcı hukukun alanından nasıl yara almadan çıkarılabileceğini incelemeye açmaktır.
Hak ve Adalet Kavgası
Hayrettin YILDIZ
Kitaplar: Yaşar Kemal İnce Memed 1-2-3-4 ve Ağrı Dağı Efsanesi, Kemal Tahir Göl İnsanları, Orhan Kemal Yağmur Yüklü Bulutlar
Bildiride bu dört kitaptan konular işlenecek olmakla beraber, İnce Memed kitabından alınacak konular daha yoğun olacaktır. Ayrıca bu eserlerin hukuk ve adalete ilişkin ortak noktalarına temas edilecektir. Bildiri bir ütopya kuramıyla başlamaktadır. Bu ütopyaya göre bütün köylülerin eşit malvarlığı ve hakka sahip olduğu yüreğir toprağı denilen bir yer vardır. Bütün köylüler adilane yaşayacakları bu yerin hülyasını kurarlar. Ağanın olmadığı daha doğrusu herkesin kendi kendisinin ağası olduğu bir yerdir burası. Ütopyanın sloganı “bütün köylüler eşittir”dir. Bildiride “hukuki güvenlik” ilkesinin yokluğuna ve hukuk devleti olmanın gerekleri dikkat çekilmektedir. Romanın (İnce Memed) neredeyse bütününde hukuk yok gibidir. Demek istediğim ezilen çoğunluğu derebeylerin zulmüne karşı koruyacak bir hukuk yoktur. Devletin memurları ve mahkemeleri halkı koruyacaklarına ağalardan yana tavır almaktadırlar. Ayrıca vatandaşın imgeleminde kuvvetler ayrılığı diye bir anlam yoktur. Devlete ilişkin her unsur “hükümet” tabiriyle ifade edilmektedir. Diğer yandan devletin uyguladığı hukukun yokluğu gelenek hukukunun uygulanmasının önünün açmıştır. Halk nezdinde dahi gelenek hukukunun meşruiyetinin daha fazla olduğu göze çarpmaktadır. Bu hukukların yanında bir de derebeyin koyduğu kurallar vardır. Bu hukuk ise köyden köye, egemen olan derebeyine göre değişkenlik göstermektedir. İnce Memed’in başkaldırısı bu düzene karşıdır. Bildiride ayrıca devlet bürokrasinin hantallığı konusu işlenmekte, en ufak bir mesele için merkezi idareye müracaat edildiğine vurgu yapılmaktadır. Son olarak Mahkeme salonlarına taşan halkın bilinçsizliğine, adliye koridorlarında insanların yaşadığı sıkıntılara dikkat çekilmektedir. Sistemin bu şekilde işlemesinin bir nedeni de halkın cehaletidir. Çünkü yalnızca güç değil cehalet unsuru da milletin hakkının suiistimaline olanak vermektedir.
Fırsat Eşitliği Bağlamında Orhan Kemal’in Eserlerindeki Çocuk İşçilerden İzler
Orhun BEKAR
Çocukların iş gücünden yararlanılması günümüzde olduğu gibi tarihin her döneminde farklı farklı görünümlerde karşımıza çıkmıştır. Tarihin erken dönemlerinde genellikle tarım ve hayvancılık gibi ekonomik faaliyetlerde çocukların iş güçlerinden yararlanılırken günümüzde bu durum sinema ve reklamcılığa kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Fakat çocuk işçiliği kavramı Sanayi Devrimiyle ortaya çıkmıştır. Sanayi Devrimiyle birlikte yoğun bir insan emeğine ihtiyaç duyulmuş; bunun neticesinde işçi sınıfı ortaya çıkmıştır. Oluşan bu işçi sınıfı içinde kuşkusuz yetişkin insanların yanında çocuklar da yer almıştır. Öyle ki bazı dönemlerde çocuk işçilerin sayısı yetişkin işçilerin sayısını geçmiştir. Ülkemizde ise Cumhuriyetle birlikte sanayi alanında atılımlar hız kazanmıştır. Bunun sonucunda işçi sınıfı ve çocuk işçiliği gündeme gelmiştir. Toplumcu Gerçekçi yazarlardan biri olan Orhan Kemal’in eserlerinde ise işçi sınıfından, çocuk işçilerden izler bulmak mümkündür. Örneğin, Orhan Kemal’in Ekmek Kavgası adlı eserindeki Uyku adlı öyküsünde madeni eşya fabrikasında çalışan yüz elli işçiden sekseni 14-16 yaş grubundan erkek çocuktur. Bu durum toplam işçiler içerisinde çocuk işçilerin %53’üne denk gelmektedir. Çocuk işçiliğinin önlenmesi noktasında devletler sosyal adaletin temelinde yatan fırsat eşitliğini sağlamak amacıyla sosyal hayata olumlu müdahalelerde bulunmalıdır. Örneğin, zorunlu eğitime geçen ülkelerde çocuk işçilerin sayısında azalmalar görülmüştür. Güncel olarak ülkemizden örnek vermek gerekirse, çocuk oyuncuların yaş ve gelişimlerine göre onların çalışma koşullarının yönetmelikle düzenlenmesi gündemdedir.
Orhan Kemal’in Sosyal Adalet Perspektifinden Kadın ve Çocuk
Ezgi ÇIRAK
Hukuk bilimi pek çok disiplin ile iç içedir. Bunlardan biri olan edebiyatla ilişkisi ise bu çalışmanın konularından birisi olacaktır. Hukukun katı ve kuralcılığının aksine edebiyat gibi disiplinlinler hukukçuya daha adaletli ve insani bir bakış açısı kazandırır. Edebiyat kimi zaman hayatın içinden kesitler sunmakta ve bu kesitler hukuka ayna tutmaktadır. Edebiyatımızda Üç Kemaller olarak anılan yazarlardan biri olan Orhan Kemal’in eserleri çalışmanın esas konusu olacaktır. Sanayileşmenin gecikmesi AB ve ABD’de gelişen kapitalistleşme sürecinin Türkiye’de farklı bir süreçten geçmesine neden olmuştur. Özellikle 1940’lı yıllar Türkiye’nin tarıma dayalı sanayisinin geliştiği yıllar olup araştırma konumuz olan yazarımız Orhan Kemal’in eserleri bu yılların Çukurova’sının renkli ve zengin dünyasındaki sömürülen işçilerin hayatlarını anlatırken bir yandan da romanlarında kendi hayatından izler sunup bu izleri salt otobiyografik bir anlatı olarak tutmayıp toplumsallaştırmıştır. Çalışmada Orhan Kemal’in bazı kitapları incelenmiş olup ; kapitalizme, sınıfsal çatışmalara ve ekonomik adaletsizliğe dayalı sorunlar yazarın adalet anlayışı ile birlikte irdelenmiş, toplum düzeni eleştirilerinin izi sürülmüş ve özellikle kadın ve çocuk olgusu üzerinden sosyal adalet ve hak kavramları irdelenmiştir. Zira Orhan Kemal’in romanlarında umutlu insan hep başroldedir ve umudun en gerçekçi simgesi çocuklar ve kadınlardır.
Orhan Kemal’in Hukuk ve Adalet Anlayışının Marksizm Işığında İncelenmesi
Aybek CANBEK
Toplumcu bir yazarın diyalektik materyalist olması gerektiğini düşünen Orhan Kemal’in, eserlerine yansıttığı hukuk ve adalet anlayışının yazarın kendi dünya görüşü olan Marksizm ışığında incelenmesi amaçlanmaktadır.Kapsam olarak Orhan Kemal’in eserleri ve hayatı belirlenmiştir.Yöntem, öncelikle hukuk ve adaletin Orhan Kemal için ne ifade ettiğinin tespit edilmesi, ardından eserlerinden ve yaşantısından örneklerle tezin güçlendirilmesi ve gerekçelendirilmesi şeklindedir.Sonuç: Hukuk, hukukun sınırları dışına çıkılarak, aşılarak ve daha temel bir yapıya ulaşılarak incelenmelidir.Bu da üretim ilişkileridir.Eserlerinde dönemin üretim ilişkileri sonucu toplumun şekillenmesiyle mevcut hukukun oluştuğu, egemen sınıfın etkisiyle düzenlendiği ve onların menfaatine işlediği görülmektedir.Adaletin de ancak adaletsizliğe uğrayanların birlik ve beraberliğiyle sağlanacağı anlaşılmaktadır.
Kemal Tahir’in Körduman Romanında ve Yaren Sisteminde Hukuk ve Adalet Anlayışı
Fatmanur AKYOL
Körduman, Kemal Tahir’in Çankırı hapishanesinde kaldığı yıllarda yöreden etkilenerek yazdığı realist romanlardandır. Romanda köydeki güven ortamının yokluğundan bahsedilmektedir. Özellikle kadınlar ve kadınların namusları konusunda inanılmaz ölçüde büyük bir problem vardır. Ancak bunun önüne geçen bir sistem de mevcuttur. Bu da Çankırı ve çevresinde görülen ve hâlâ uygulanan Yaren sistemidir. Yaren Ocağında bir büyük başağa ve bir de küçük başağa başkanlığında köyün erkekleri toplanır. Toplanma, romandaki köyde yılda bir kez gerçekleştirilir. Burada borçlulara yardım edilir, köyün sorunları üzerinde konuşulur. Suçu sabit bulunanlar ise Yaren ocağında affedilinceye kadar ocağa alınmazlar. Herkesin fikrini söyleme hakkının olması, katılımcı demokrasi anlayışının bir prototipidir. Son söz büyük baş ağadan çıksa da, o da genel olarak kabul gören fikre paralel bir karar verir. Ancak mahkeme görevini gördüğü de söylenemez. Muhtardan ve dört kişiden oluşan heyet iddiaları inceler, her iki tarafı da dinler, aralarında bir değerlendirme yapar ve nihayetinde bu heyet kişinin suçlu olup olmadığına karar verir. Eğer kişi suçlu bulunursa şehre götürülerek adliyeye teslim edilir. Gerçekçi bir anlayışla yazılan bu roman, Orta Anadolu köylerindeki hukuk sisteminin nasıl olduğunu anlamak için önemlidir.
Feodal Düzende Abdi Ağalar ve Hukuk
Hasan AYDIN
Türkiye’nin Doğu bölgelerinde hukuk, devlet sisteminden tam anlamıyla bağımsız olmasa bile devletin genel hukukundan uzak, feodalitenin getirmiş olduğu bir tekellik altında yani daha çok ağalık, aşiret reisi bağlamında sosyo-kültürel yapıyla pekiştirilmiş, gücün toprağa ve tarıma dayanan bir şekilde gelişme gösterdiği bilinmektedir. Yaşanmış yaşanan durumu en iyi betimleyenlerin başında Yaşar Kemal ve İnce Memed adlı eseri gelir. Bu çalışmada İnce Memed’te kurgulanmış bir toplumsal yapının somutlaştığı, kemik bulduğu ve günümüzde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde hala etkileri var olan ağaların, aşiret reislerinin toprak gücünü ve yazısız hukuk kurallarını kullanarak yaşadıkları toplumda halkın üzerinde nasıl bir baskı oluşturdukları bunun edebiyata nasıl yansıtıldığı hukuk çerçevesi içerisinde anlatılmaya çalışılacaktır. Sosyolojik açıdan değerlendirilmeye çalışılacak olan bu toplumsal düzenin merkezi hükümet ile ilişkileri ve çatışmaları ele alınacak olup İnce Memed’te konu edinilen ağalık ve aşiret reislerinin her zaman sömürü düzenini ve zulmü temsil etmediğini, İnce Memed’lerin de her zaman adaleti, doğruluğu sembolize etmediği verilecek örneklerle desteklenerek ifade edilmeye çalışılacaktır.
İnce Memed ve Sivil İtaatsizlik
Gültennur BATMAZ – Bilge ŞEKER
"Eeey insanoğlu başkaldır! diye bağırıyordu... Korkma! İçindeki o yüz bin yıllık ağanın, korkunun üstüne yürü! Ona başkaldır. Önce içindeki, yüreğindeki zinciri kopar, başkaldır. Sonra dünyanın bütün zincirlerini kır, tekmil kötülüklere başkaldır! İyilik getir. Getirdiğin iyilikler de, belki bir gün insanlar için kötülük olur, kendi iyiliğine de başkaldır!" ince Memed’in ülkemiz tarihinin ipliğiyle ince ince işlenmiş kurgusu ve karakterleri ışığında hak, hukuk, adalet, hukuk devleti, sivil direniş, tabii hukuk kavramları ve bu kavramların önce dünyadaki daha sonraysa ülkemizdeki tarihsel süreç içindeki anlam ve karşılıkları ele alınacak. Adalet nedir? Kaynağını nerden alır? Adalet savaşır mı? Hangisidr adalet; ağanın bir gecede bulduğu mu çağlar boyu savaşta ve barışta istenen Memedinki mi? Hangi adalet galipse daha güzeldir dünya? Hukuk iktidarın fahişesi olmuşsa adalet ne yapmalı? "Köylüler dayanılmaz bir yoksulluk içindedir. Bu yetmiyormuş gibi bir de ağaların ve jandarmanın zulmü... Bir dayak makinesi durumuna getirilmiş Kertiş Ali onbaşı...Dayaktan başı gözü yarılanların, ayağı kolu kırılanların esamesi okunmuyordu. Candarmalar bir karanlık işkence yeli gibi esiyorlardı. Toros’un üstünde..." İnce Memed’den Mehmet Ayvalıtaş’a devletin ideolojik aygıtlarının işlevleri ve pratik sonuçları işlenmeye çalışılacak.
Kemal Tahir’in Romanlarında Yansıtılan Hukuk Anlayışı
İdil YILDIRIMTürk edebiyatının önemli kalemlerinden biri olan Kemal Tahir, eserlerinde Osmanlı imparatorluğu ve Cumhuriyet dönemi boyunca oluşan fikir akımlarını , toplumsal sorunları ve bunlarla bağlantılı olarak hukuki problemleri kendisine özgü üslubu ile ortaya koymuştur. Yazılarında, geçmişle yaşadığı dönem arasındaki tarihi , kültürel ve hukuki açıdan farklılıkları belirtmiştir.Kemal Tahir hukuk dünyasına ilişkin izlenimlerini, gerek ortaya koyduğu fikirleri nedeniyle edebiyat hayatı süresince ciddi bir hukuk mücadelesi vermiş bir yazar olması, gerekse yapmış olduğu tarih araştırmaları sonucunda edinmiştir.Yazar,bu izlenimlerdeki hukuki problemleri ve aksaklıkları eserlerinde okuyucu ile paylaşma şansı yakalamıştır. Yapılan çalışmada, Kemal Tahir’in dikkat ve izlenimlerinden yola çıkarak tespit etmiş olduğu Türkiye’nin çeşitli tarihi dönemlerindeki hukuki sorunlar ortaya konulmaya çalışılacaktır.Tartışmanın temel unsurlarını oluşturan noktalar ; mahkemelerdeki aksaklıklar, muhakemenin hiç bir aşamasında adil yargılanma ilkesinin yansıma alanı bulamaması nedeniyle tesis edilen adaletsiz sonuçlar , hukukun sözcüsü olarak kabul edilmesi gereken avukatlık mesleğinin,avukatların mahkemeki ve mahkeme dışındaki aldatıcı davranışları nedeniyle halkın gözünde yanlış tanımlanması,yargılama için önemli bir yeri olan delilleri aktaran ve kayda alan bireylerin dürüst davranmaması , cezaevlerinde koğuş ağalarının yarattığı ağır baskılar nedeniyle hukuka ve özgürlüğe duyulan özlem ve mevzuatlara güven duyulmamasıdır.
Sosyal Adalet ve Kadın Açısından Orhan Kemal
Özge ALTAN
Orhan kemal romanlarına baktığımızda baskın bir adalet anlayışı göze çarpmaktadır. Bunu orhan kemal’in mükemmel sosyal gözlemine dayandırabiliriz. Zira romanlarındaki karakterler sanki karşımıza daha önce çıkmış gibi, sanki onları tanıyormuşuz gibi his uyandırır. Bunu bize hissettiren ise o karakterdeki yaşanmışlıklardır. Kimi zaman barda çalışan bir kadına hak verirken kimi zaman tahsili yüksek bir kişiyi yerden yere vurabiliyoruz. Yani insanı etiketleri ile değil de değeri ile değerlendiriyoruz. Bize bu farkındalığı orhan kemal’in romanları sağlamaktadır. Bu hususta öncelikle sosyal adaleti irdeletiyor üstat bize. Acaba diyoruz, acaba her şey göründüğü gibi mi? Bunun böyle olmadığını ise romanların içine girdikçe daha iyi anlıyoruz. Şiddetin sadece erkekten kadına gelmediğini ‘’el kızı’’ romanındaki hacer’den, sadece kanun uygulayıcısı olmanın adaleti sağlamadığını ‘’murtaza’’ romanından, ekmek parası için yaşanılmış ve halen yaşanılan zorlukları ‘’cemile’’ ve ‘’bereketli topraklar üzerinde’’ romanlarından anlıyoruz. Bir çocuğun üşümesini okurken sanki biz de üşüyoruz, tıpkı ‘’önce ekmek’’ öyküsünde olduğu gibi. Tüm bunlar aslında doğuştan eşit haklarla doğan insanların nasıl böyle farklı hale geldiklerini sorgulatıyor bize. Adaletin ne olduğunu adaletsiz örnekler ile daha da iyi anlayabiliyoruz, bu romanlarda. Eşitliğin her zaman mutlak olamayacağını dağıtıcı adalet anlayışının sonucu olarak kabul ediyoruz. Şekli eşitliğin adaleti sağlamayacağını maddi eşitliğin sağlanması gerektiğini anlıyoruz. Bu farkındalığı ise bize edebiyat sağlıyor. Orhan kemal ise romanları ve öyküleri ile hukuka ışık tutuyor. Hukukun uygulanmasının gereklerini gözler önüne seriyor.
Kemal Tahir ve Yaşar Kemal Gözünde Adalet; Hukuk İlişkisi
Dinçer FİDAN
Adalet nedir? Doğada var olan bir olgu mudur, yoksa insanların birlikte yaşamalarının bir gereği olarak beşeri karakterde bir fenomen midir? Adalet kavramı, tarih boyunca en fazla tartışılan ve içi doldurulmaya çalışılan, toplumdan topluma değişmekle birlikte bugün ele alınırken birçok ülkede eşitlik ilkesinin yanı sıra nasafet, orantılılık ve dürüstlük gibi birtakım temel ilkelerden de yararlanılan bir değer niteliğindedir. Adalet, hukukun gerçekleştirmeyi hedeflediği nihai bir amaçtır. Edebiyat ise estetik değer alanı içerisinde yer alan ve merkezine insan süjesini yerleştirmiş; insanı ve ona ait olan her şeyi tanımayı kolaylaştıran, bir yönüyle hukukun dönemler içerisindeki durumunun gözlemlenmesini sağlarken, diğer yönüyle de olanla olması gereken arasındaki ilişkiyi gösteren en etkili ve samimi bir sanat alanı olarak ifade edilebilir.Bu çalışmada ülkemizde adalet, hukuk ve edebiyat üçlüsünün birbirleriyle olan ilişkisi, edebiyatımızda önemli bir yere sahip olan Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları adlı eseri ile yine edebiyatımızın öncü isimlerinden Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı eser(ler)i üzerinden ortaya konulacaktır. Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları’nda ideal bir aydın tiplemesi olarak ortaya koyduğu Kâmil Bey mütareke yıllarındaki mücadeleyi üstlenişi açısından incelenirken; Yaşar Kemal’in İnce Memed romanındaki Memed ise geri planda kalmışlığın, kaderine terk edilmişliğin, sefalet ve cehaletin hüküm sürdüğü bir ortamda kadere başkaldıran yönüyle ele alınacaktır. Bu bağlamda, her iki romanda temsili anlamda ortaya konulan adalet anlayışları, söz konusu eserlerin kendilerine şekil veren ana karakterleri etrafında karşılaştırılmalı olarak değerlendirilecektir. Bununla birlikte Kâmil Bey’den Memed’e uzanan bir hat üzerinden tebaa, reaya ve halk kavramları arasındaki ilişki ülkemiz insanının ilgili dönemlerdeki ‘‘adalet’’ kavramına bakışının irdelenmesine de ışık tutacaktır.
Bereketli Topraklar Üzerinde Adalet
Sabriye AKTARLI
Romanlar yazıldıkları döneme dair önemli bilgiler vermesi açısından edebiyat sosyolojisinde önemli bir yere sahiptir. Bereketli Topraklar Üzerinde romanına tarihsel sosyoloji açısından bakıldığında ve döneminin hâkim sosyal ve ekonomik koşulları ile ele alındığında roman kahramanlarındaki adalet ve iyi imgesinin yazara göre nasıl öne çıkarıldığı büyük önem arz etmektedir. Bu makalede yazarın adalet kavramına olan yaklaşımının kendisinin de içinde olduğu döneme dair yaptığı tespit ve ideolojik tavrı ile organik bir bağ içinde olduğu anlatılacaktır. Adalet kavramının toplumsal işleyişine bakılarak adaleti sağlayan ve adalet çerçevesini oluşturan kesimin yaptırımlarına da değinilecektir. Ekonomik sermayeye sahip olan sınıfın kendi çıkarlarına uygun bir adalet sistemi oluşturarak kültürel sermayeye sahip olmayan bir kesim üzerinde hâkimiyetini kurması ve bireysel bir adalet sistemini geliştirdiğine dair bilgiler yer alacaktır. Ağalık sisteminin görüldüğü dönemde adaleti “sağlayan” kolun da ekonomik sermayeye sahip sınıf olduğu görülmektedir. Kendi çıkarları doğrultusunda toplumsal kuralları belirleyen bu sınıf aynı zamanda işçi haklarını da kendilerince belirleyip ekonomik sermayenin onlara vermiş olduğu güç ile bu durumu meşrulaştırıyorlar. Henüz işçi sendikasının olmadığı –kültürel sermayeye sahip olmayan bir sınıf ve örgütsüzlük ve örgütsüzlüğün ortaya koyduğu bireysel başkaldırı mevcut- ve sanayileşmemiş bir ülkenin işçi ve işverenin ilişkisini ve toplumda yaşanan adaletsizliği konu almaktadır. Aynı zamanda üç köylü karakterinden yola çıkarak köylü ile kentli arasındaki çarpık ilişkiyi görebilir ve kırdan kente göçün yaratmış olduğu toplumsal değişim ve bu toplumsal değişimin köy insanının günlük yaşam pratiklerinde yaratmış olduğu deformasyonu görmek mümkündür. Romanda sık kullanılan bir cümle: “Kulun az Allah’ın çok olduğu bir yerde” bu cümle belli bir kesimin yaratmış olduğu adalet sistemini simgeliyor. Allah ile kast edilen hâkim olan ve hükmedendir. Herkesin farklı bir Allah’ı ve hukuku olması nesnel hukuku değil, adeta aşiretsel bir hukuk sistemini ifade etmektedir. Güçlü olanın kazandığı bu tarihsel dönemde işçiler arasında adaleti temsil eden ve iyiyi salık veren kahramanlar da bulunmaktadır. Yazarın iyi kahramanları ve hata yaptıklarında cezalandırılan kahramanları vardır. Önemli olan içerik analizi yaparken yazarın kendi dünya görüşünden hareketle sosyoloji bir tespitle neyi olumladığı neyi olumsuzladığıdır. Ayrıca romanda adaleti sağlayan yasaların kurumsallaşmamış oluşu da herkesin kendi adaletini uygulamasına ortam hazırlıyor.
Hiyerarşiden Dengeye
Tuğçe GÜNDÜZ
“Bu bir kanundur… Akılca, ruhça, daha güçlü daha sağlam olan herkes başkalarına buyurur. Daha yürekli, daha atak olan haklı çıkar. Umursamamakta en ileri gidenler kanun yapıcı olurlar. Herkesten daha atak olan ise herkesden daha haklıdır.” Raskolnikov Suç ve Ceza Dostoyevski “5N 1K” kuralının da önerdiğince kişilerin toplumdaki rolleri, belli bir yer ve zaman içerisinde genel davranışları (pasif duruşları) ve olaylar karşısındaki tutumlarına (aktif tepkileri) göre belirlenir. Bu makalede üzerinde durulacak olan yer incelenecek durumun bağlamında da önemli bir etkiye sahip olacak 72. Koğuş’tur. Zaman pek de etkisini göstermiyor gibi gözükse de 1942 yılı yani Mustafa Kemal’in ölümünün ardında bıraktıklarıyla Türkiye’nin kendini içinde bulduğu kaos ortamı bağlamı çevreleyen bir unsur olarak göze çarpmaktadır. İncelemenin aktörleri kişilerse suç ve ceza tanımlaması üzerinden gidilerek tanımlanacaktır. Suçlu kim, ceza nedir, hangi suça hangi ceza verilir, ceza evinin şartları suçların adi olup olmayışında etkili bir role sahip midir? Suç ve ceza tanımlamasının ardından somut örnekten hareketle “adalet” kavramı irdelenip ne ya da kimin için adalet olgusu tartışılacaktır. Adalet “insan” içinse, temelinde insan olma paydası yatan haklardan mahrum bırakılınabilir mi? Hapishane şartları asgari düzeyde bu olanakları sağlayıp kişinin bu haklarını talep etmesine izin vermeli mi? Kitaptan referans verilerek bahsi geçen zaman ve yerin sosyoekonomik koşulları da göz önünde bulundurularak, sağlık ve beslenme hakkı gibi noktalardan hareketle eşitlik ilkesinin de ışığında insan haysiyeti Kuçuradi’nin tanımlamaları üzerinden incelenecek ve onur/şeref ayrımı vurgulanacaktır. Tüm bunların ardından yine “insan” olmamızdan ileri gelen haklarımız Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidine bağlanarak kitaptaki adalet, eşitsizlik ve ceza kavramlarına bireleştiri getirilecektir.
Cezai Adaletin Estetiği: Üç Özne, Üç Adaş, Üç Roman
Faruk TURİNAY
Hukuk teorisi kadar modern edebiyatın da temel konularından biri olan cezai adaletin edebiyat ile hukukun en çok kesiştiği sorun olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu kesişim noktasını düşünürken Albert Camus’nün Les Justes’ünden, Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’ine, Franz Kafka’nın Ceza Kolonisi’nden Bertolt Brecht’in Üç Kuruşluk Opera’sına kadar pek çok büyük eser başucunda durur. Türk Edebiyatı’nda ise ceza ilişkisinin üç oyuncusu, fail, mağdur ve yargıcın karşısında üç adaş, Kemal Tahir, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal, bildiride üç eseriyle boy göstermektedir. Arka planında siyasi gerilimin, işgal edilmişlik duygusunun hissedildiği “Esir Şehrin Mahpusu”nda “iftira’dan” dolayı hüküm giyme hali, hapishanenin yalıtılmış, zor şartları ve kendine özgü “kanun”ları, mahkûmların masumiyeti, rüşvetin yaygınlığı, suç ve suçlu hiyerarşisi gibi temalar başarılı bir şekilde işlenmektedir. “Yılanı Öldürseler” ise başlı başına bir suç romanı olup otopsinin kanıksanmış vahşiliğini, belirlilik ilkesinin bir istisnası olarak görülebilecek ceza yaşı meselesini, Arendt’ten ödünç alınmış bir ifadeyle “kötülüğün sıradanlığı”nı ve suçun asıl sebebinin birey değil toplum oluşunu zarif bir anlatımla gözler önüne sermektedir. Orhan Kemal’in her zamanki yalın, çıplak kaleminden çıkan siyasi romanı “Üçkağıtçı”da ise hukuka karşı duyulan güvensizlik, eşit muamelenin gücü, Türk siyasetinde örneklerine sık rastlanan mağdur politikacı rolü ile ihkak-ı hak sorunu ön plana çıkmaktadır. Türkçede yapılan bu yolculuk, bir yandan cezai adaletin öznelerini ayrı objektiflerden keşfetme fırsatı sunarken, diğer yandan da üç adaş ve çağdaş ama farklı üslubun keyfini çıkarma imkânı tanımaktadır.
“Önce Ekmek” ve Sosyal Adalet
Ülkü ŞAHİN
“Önce Ekmek” Orhan Kemal’in 1968 yılında ilk baskısı yapılan, Sait Faik Hikâye Armağanı ve Türk Dil Kurumu Hikâye Ödülü’ne layık görülen on yedi öyküden oluşan eseridir. Toplumcu Gerçekçi çizginin en gür seslerinden Orhan Kemal, öykülerinde sosyal adaletsizliği, toplumda kadının ve çocuğun yerini,temel insan haklarının durumunu karakterleri üzerinden sorgulamıştır. Bu bağlamda “Önce Ekmek” eseri üzerinden eserin yazıldığı dönem göz önünde bulundurularak öykülerin günümüz şartlarında dahi güncelliğini koruyor olması hasebiyle sosyal adalet kavramını incelenecektir. Sosyal adalet, ilk defa John A. Rayn tarafından “Toplumun bir üyesi olarak kabul edilen bireylerle toplum arasındaki sosyal ilişkilerin ‘ortaklaşa iyi’nin gerçekleştirilmesi amacıyla düzenlenmesi ”olarak tanımlanmıştır. Prof.Dr. Ali Özgüven “Sosyal adalet laik, demokratik rejime insan hak ve hürriyetlerine, dini inançlara bağlı gelir dağılımdaki büyük dengesizliği ve bölgesel gelişme farklarını gidermeye çalışan hukuk anlayışıdır.”demiş ve eklemiştir:“Gelir dağılımı ne kadar ahenkli yani emeğe göre ve ne kadar dengeli olursa sosyal adalet de o derece sağlanabilecek demektir.” Buradan hareketle biz Orhan Kemal’in “Önce Ekmek”te aile geçindirmek için okuyup doktor olma hayalini bir kenara iten Ayten’i, “Mavi Taşlı Küpe”de toplumda var olabilmek için kadınlığından vazgeçerek erkekleşmeyi seçmiş Zeliha’yı ,”Bir Çocuk”ta sokak çocuklarının da normal bir çocuk gibi hayallerinin olabileceğini ama hayallerinin mutlu sonunu hapishane duvarları olarak kurabileceğini görüyoruz.
Gerçekten “Devlet Kuşu” mu?
Maide İNCESOY
Kitabın özeti: Ana karakter Mustafa ortaokulu bitirememiş, bu sebeple babası tarafından sürekli hor görülen, yakışıklı, Avare lakabıyla bilinen bir insandır. Mustafa’nın, ailesinin ve yakın arkadaşlarının sefaletten kurtulmak için kolay yolu seçmesi romandaki tüm karakterlere zarar vermiştir. Bu sosyal adaletsizliklerle hep birlikte baş edip köklü bir çözüm bulmak yerine kısa yolu-sınıf atlama yolunu- tercih ediyorlar ve bu durumda birçok sıkıntıyı beraberinde getiriyor. Oysa doğal yetenekler ve toplumsal konumda adil bir paylaşım yoktur. Ancak bu durum adaletsizliği göz ardı etmek için ileri sürülemeyeceği gibi adaletsizliğe boyun eğmeyi de meşrulaştırmaz. Bu romanda buna boyun eğen bu sorununun çözümünü sınıf atlamak da gören insanların ibretlik hayatları anlatılmıştır. Bu yolda aşkından vazgeçen Mustafa hem sevdiği kız Aynur’ a hem de evlendiği kız olan zengin Hülya’ ya gerçekten zor dönemler yaşatıyor. İnsanların hayatlarını çok güzel kaleme alan Orhan Kemal’ in sınıf atlamakla sınıfta kalmak mücadelesini anlattığı bir eseridir.
Toplum, Adalet ve Hukuk İlişkisi
Samet UYSAL
Adalet ve hukukun geçerliliği ve etkinliği, acaba kanunu koyucunun kanunu yapması sonucu mu, yoksa toplumun bunu algılayışıyla, kültür ve gelenekleriyle mi sağlanır? Yaşar Kemal bazı romanlarında bu konu üzerinde durmuş, adalet ve hukuka toplumun bakışı ve etkisini, toplum diliyle anlatmıştır. Aynı zamanda yazar; güçlü ve zayıf, haklı ve haksız arasındaki adaletin sağlanması, hukukun yeri, kapitalizmin bu dönemdeki fakir anadoluda bu konuları nasıl etkilediği ve bu etkileşimin ilahi adalet ve hukuk kavramlarıyla yoğrulması, dahası toplum baskısının bireydeki etkisi gibi konuları benzersiz bir anlatımla, mesafeleri kısaltan diliyle okuyucuya sunmuştur. AMAÇ:Esme ile oğlu Hasan’ ın durumunda (Yılanı Öldürseler), Ahmet ile Gülbahar arasındaki ilişkide (Ağrı Dağı Efsanesi), Çukurova’ nın o zorlu şartlarındaki fakirliğin sonuçlarında (Hüyükteki Nar Ağacı), toplumların zorluklarla mücadele ederken karşılaştıkları olaylarda ( Filler Sultanı İle Kırmızı Sakallı Topal Karınca); değer yargılarının, gelenek, örf, adetlerin ve bunların adaletin sağlanmasında, hukukun uygulanmasındaki etkisini gözler önüne sermek.KAPSAM:
Yazarın eserlerinin birkaçının anlatımı. Yaşar Kemal’in Kitapları; Yılanı Öldürseler, Ağrıdağı Efsanesi, Hüyükteki Nar Ağacı, Filler Sultanı İle Kırmızı Sakallı Topal Karınca, Sarı Sıcak.YÖNTEM:
Kaynak eserlerden alıntılar ve atıflar yapılarak konunun özetlenmesi.SONUÇLAR:
Toplumun, hukukun anlam bulması ve adaletin sağlanmasındaki etkisini kavramak.
Hukuka Edebi Bakışlar
Sena HATİPOGLU
‘Edebiyatta Hukuk’ veya ‘Üç Kemallerde Hukukun ele alınışı’ başlığı altında, hukuk fakültesi öğrencileri için en ilgi çekici olanın ‘Suçlu’ romanı olduğu söylenebilir. Yazar Orhan Kemal’in bir çocuğun suçlu damgası yemesine neden olan toplumsal gerçekleri çarpıcı bir biçimde ele aldığı Suçlu romanı, Türk edebiyatında çok sık ele alınmayan (çocuk ve suç) temasını işleyen en başarılı örnektir. Çocuk suçluların acıklı dünyalarını, bilgisizlik ve tedbirsizliğimiz yüzünden bunların ne kadar çabuk çoğaldıklarını göstermeye çalışan bu romanın sanat amacından başka, yasal düzenlemelere de ön ayak olduğunu söyleyebiliriz. Orhan Kemal’in Suçlu romanı, 5393 sayılı “Çocuk Kanunu”nun 15.maddesinde tanımlan “Suça Sürüklenen Çocuk” kavramının en iyi anlatımıdır diyebiliriz. Çocuk haklarının hukuki norm olarak kabul görmediği, çocuğun birey görülmediği, çocuğun yararı gibi temel ilkelerin henüz bilinmediği bir dönemde; toplumsal açıdan suça sürüklenen çocuğu anlatan Suçlu romanı, hukuk ve edebiyat ilişkisinin bence en çarpıcı örneğidir. Suçlu, sorunlu bir aileye sahip olan Cevdet’in ailesinin sevgisizliği, toplumun ilgisizliği sonucu içine düştüğü kötü durumu ve bu durumdan yine toplum sayesinde kurtuluşunu konu edinmektedir Bir başka deyişle, Ünlü Ceza Hukukçusu Prof.Dr. Faruk EREM’in “suçluyu kazıyın, altından insan çıkar” sözünün romanının baş karakteri Cevdet’e uyarlanmasıdır. Suçlu karakterinin işlendiği, günümüz hukuk deyimiyle de ‘suça sürüklenen’ çocuğun hikâyesinin anlatıldığı romanda, pek çok hukuk kurumuna temas edilmiştir. Bu hukuki kurumlar bildiri içinde açıklanmıştır.
İstanbul-Şirinevler
SENA HATİPOĞLU
HUKUK FAK.II.SINIF ÖĞR.
Türkiye’de Modernleşme Sorunsalının Batılılaşma Mefhumu Bağlamında Değerlendirilmesi
Muhammed Fatih KAFADAR
Batılılaşma mefhumunun tarihsel arka planına bakıldığında, bu kavramın Osmanlı’nın son yüzyılında filizlenmeye başladığı ve Cumhuriyet ile beraber ivme kazandığı söylenebilir. Düşünsel olduğu kadar yazın tarihimizde de ısrarla üzerinde durulan Batılılaşma, taraftarı olduğu kadar karşıtları da çok olan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Batının sadece sömürmek amacıyla doğuyla ilişki kurduğunu ileri süren Kemal Tahir de Türkiye’nin yazınsal tarihinde batılılaşmanın karşısında duran romancılardan biridir. Batıda kişisel, doğuda ise toplumsal mülkiyetin hâkim olduğu düşüncesinden hareket eden Tahir, mülkiyet anlayışının birbirine zıt olmasının Doğu-Batı çatışmasının temelinde yer alan olgu olduğunu ifade etmektedir. Batı tarihinde feodalizmden önceki aşamayı oluşturan kölecilik anlayışının doğulu toplumlarda bulunmadığını öne süren Kemal Tahir, “Bizim toplum her türlü hürriyetsizliği insanlık onuruna hakaret sayar.” Şeklindeki beyanı ile de Türkiye toplumunun doğulu bir toplum olduğu imasında bulunmaktadır. Modernleşme tarihi olarak içselleştirilen Batılaşma sorunsalı, ancak önyargılardan arınmış bir şekilde ele alındığı zaman doğru analizlere konu olacaktır. Kemal Tahir’in batılılaşma tarihini Osmanlı ve Cumhuriyet Batılılaşması olarak ele almasından yola çıkacak olan bu makale; bu kavramın objektif olarak ne ifade ettiğini ortaya koyacak ve Türkiye toplumunun modernleşmesinde batılılaşma kavramının yerine ve önemine odaklanacaktır.
İnce Memed, Vukuat Var ve Rahmet Yolları Kesti Romanlarında Eşkıyalık, Ağalık ve Din Olgularını Karşılaştırma Denemesi
Halil İbrahim GÜREL
Yaşar Kemal (İnce Memed), Orhan Kemal (Vukuat Var) ve Kemal Tahir (Rahmet Yolları Kesti)’in sırasıyla ifade ettiğimiz romanlarında benzer olgular farklı biçimlerle ele alınmakta, Osmanlı’dan Cumhuriyet ideolojisine geçiş, eşkıyalık, köylülük, ağalık ve din adamlarının bu geçişlerdeki konumlanışları benzer özneler etrafında tartışılmaktadır. Siyasal, ekonomik ve sosyal alandaki modernleşme süreci üç romanda da etraflıca betimlenmektedir. Üç romanda sınıfsal ilişkiler bağlamında hukuk ve adalete dair yaklaşımlar değişmekte, devlet ile yurttaş arasındaki bağ zaman zaman kopmakta, zaman zaman sıklaşmaktadır. Osmanlı’daki toprak hukuku ile Cumhuriyetin toprak hukuku arasındaki ilişki, ırgat ile toprak sahibi arasındaki ilişkiyi de biçimlendirmekte, bu üç romanda da farklı biçimleriyle meselenin boyutları tartışılmaktadır. Üç romanda benzeşen konulardan biri de kız kaçırma vukuatları ile eşkıyalık ilişkileri arasındaki bağlantıdır. Örneğin; Eşkıyalık, İnce Memed’de sosyo-ekonomik durumun belirlediği başkaldırı halindedir. Vukuat Var’da haksız düzene, sömürülen köylülere ve kurtarıcılığa dayandırılmaktadır. Rahmet Yolları Kesti romanında ise ağa ve din adamı arasındaki çelişkileri de kullanan bir suç haliyle, macera düşkünlüğü ile betimlenmektedir. Bu anlamda yine dikkat çeken unsur şudur; Kemal Tahir’in toplumcu gerçekçiliği, gözlerden kaçırılmaması gerekeni de göstermeye çalışır ve “ne olursa olsun, insan yanlış yapabilir” olgusunun bizatihi gözler önüne serilmesi çabasıdır. Eşkıyalığın devlet uygulamalarının, hukuk ve adaletin zayıf olduğu anlarında ortaya çıkmasıyla ilişkilendirilmesi eleştirel bir yaklaşım olarak dikkat çekmektedir. Üç romanın yukarıdaki olgularını bu kapsamda tartışmak edebiyat alanında dönemin hukuk ve adalet anlayışını tartışmayı da kolaylaştırabilir.
Kemal Tahir Eserlerinde İktidarın Kurumsallaşması ve Meşruluğu
Seçkin SERPİL
Kemal Tahir’in eserlerinden “Yorgun Savaşçı”, “Devlet Ana” ve “Esir Şehrin İnsanları” adlı eserlerini inceleyeceğim. Her üç eserde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve Osmanlı arasındaki dönemde geçer. Resmi tarih teziyle örtüşmeyen bilgiler ve gözlemler eserde yer almaktadır. Söz konusu eserler dönemin sosyolojik, ekonomik ve siyasal yapısını anlatmakla beraber; ayrıca dönemin fikir çatışmalarını ve adalet algısı hakkında da bize bilgiler verir. Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet arasında iktidarın devamlılığı var mıdır, toplumda meşruluğu nedir? Doğu- Batı karşıtlığının hukuk açısından bir değeri var mıdır? Dönemin hukuk yapısı siyasi yapısından bağımsız düşünülemez bu nedenle söz konusu eserlerde devlet olgusu irdelenmektedir. Devletsiz bir toplum tahayyülü bu coğrafyada mümkün müdür? Devlet gerekli midir? Toplumun devlet algısı nedir, günümüzden farklı mıdır? Dönemin Devlet algılayışı ile günümüzde devlet anlayışı ve devlet otoritesi açısından bağ kurulabilir mi? Asya tipi Üretim tarzı nedir? Ayrıca bahsi geçen eserlerdeki karakterler üzerinden döneme hakim Adalet, Hukuk ve Devlet algısını yansıtmaya çalışacağım. Aynı zamanda bir aydın olarak Kemal Tahir’in söz konusu dönemdeki çatışmaların arasında diyalektik yöntemle adalet arayışına ışık tutmaya çalışacağım.
Mackinnon’un Görüşleri Bağlamında, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve ‘El Kızı’
Rasime EŞELİOĞLU
Orhan Kemal’in dramatik olay örgülerini konu edindiği kitapta; Cumhuriyet’in ilk yılları konu edinmekte ve devrimin toplum üzerindeki etkilerine de değinilmektedir. Yazarın, toplumsal-gerçekçi çizginin dışına çıktığı bu romanda ‘yeşilçam’ olgusunun etkileri görülmektedir. Kadın karakterlerin erkeklerle olan biyolojik farklılıkları vurgulanmakta ve bedenine dahi sahip olamayan kadının cinsel bir nesne konumunda tacize uğraması olağanlaşmaktadır. Toplumsal ve ekonomik koşulların olağanlaştırdığı bu tacizi önlemek, kendi kararlarını verebilecek durumda olmayan kadınlar için pek kolay olmamaktadır. Eril egemenliğin söz konusu olduğu hiyerarşik yapı cinselleştirilmiştir ve bunun en bariz örneği toplumsal cinsiyettir. Mackinnon’a göre cinsellik şiddet ile eş değer olduğu sürece tecavüz normal bir erkek davranışıdır. Pornografi de bu bağlamda, erkeklere istediklerini verir. Romanda kadın karakterlerin seçme hakkının olmadığı, hayatın akışı içinde erkeklerin verdiği kararlar ve erkeklerin davranışları sonucu oradan oraya sürüklendiği görülmektedir. Kadının özerkliği söz konusu değildir. Söz konusu ilişkiler yaşamda da bu şekilde karşımıza çıkar. Toplumsal yaşamda kadınlar hiçbir zaman kendi bedenine sahip olamamış ve kendi geleceklerini denetleyememişlerdir. Romanın başında ‘yenilikçi’ davranışlar sergileyen Avukat Mazhar, entrikaların devreye girmesi ile bu tutumunu yitirmiştir. Bu tutum devrimler gerçekleştirilse bile kadının erkek kültürü karşısında hala aciz durumda olduğunun görülmesini kolaylaştırır. Hamile kaldığı için Mazhar’la evlenen ‘El Kızı Nazan’, yine Mazhar’ın tercihi sonucu kendisini hiçbir zaman istemeyeceği bir hayatın içinde bulmuştur. Bir başka kadın karakter olan Hacer Hanım’da ise cinselliğin bir şeyleri başarabilmek/bir yerlere gelebilmek/‘iyi konaklarda’ oturmak için kullanılan bir araç olduğu ve kadının kendi bedeni üzerinde özerkliliğinin söz konusu olmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Kadının eril egemenliğin altında bu denli ezildiği toplumsal yapıda cinselliğin bir seçim olduğundan bahsetmek ve cinselliği dilediği gibi yaşamaya ‘rıza gösterme’ bahanesinin gösterilmesi oldukça zordur.
Orhan Kemal’in El Kızı Romanından Hareketle Kadının Toplumdaki Yerinin Değerlendirilmesi
Nigar MUSA
Hukuk ve sosyal adalet bağlamında ele alınması gereken en önemli problemlerden biri kadının toplumdaki konumunun ve üstlendiği rollerinin değer yargıları ile belirleniyor olmasıdır. Bu nedenle kadınlar birey olarak değil her zaman eş, anne gibi sıfatlarla toplumda yer almaktadır. Bu sıfatların yüklediği rolleri yerine getirmektedirler. Ev işlerinde, çocuklara bakma ve onları büyütme, çalışma hayatına yeterince katılamama, ailenin namusu olarak görülmek gibi konularda sıkıntı çekmektedirler. Kadın sorunlarının Orhan Kemal romanlarında gerçekçi bir şekilde ele alındığını görürüz. El Kızı da bu romanlarından biridir. El Kızı romanında Nazan, mahalleliler tarafından tecavüze uğrar ve bu olayın sonrasında Sami isimli bir kişiyle yaşamaya başlar. Onun için artık bir kere kirlendiği için bundan sonraki hayatı önemli değildir. Sami ile yaşarken kendisini kalpazanlıktan hapishanede bulur. Bu olayların üzerine kendisinin çocuğuna ve eski eşine layık olmadığını kirlendiğini düşünerek onların karşısına asla çıkmamaya karar verir. Bu kapsamda yapılacak olan sunumda Orhan Kemal’in El Kızı romanındaki Nazan karakterinden faydalanarak ve El Kızı romanındaki bir kesitten yola çıkılarak kadının toplumdaki konumu ve üstlendiği rollerin değer ve değer yargısı çerçevesinde değerlendirilmesi ve kadın problemlerinin sosyal adalet kavramı kapsamında ele alınması planlanmaktadır.
Orhan Kemal’den Otorite ile Doğruluk Kavramı arası Toplum Yanılgısı: Murtaza Örneği
Hakan BÜYÜK
Hukuk iradenin ürünüdür. Otorite, toplumun iradesini kendi iradesi saymış ve toplumu iradesiz kılmak istemiştir. Ve adaletin uzaktan el sallamaktan başka çaresi kalmamıştır. Toplum olarak bir “Devlet Baba”cılığımız vardır. Hep aile reisi gibi her dediği dedik, yaptığı tartışılmazdır düşüncesiyle yetiştirildik. İrademizi, kayıtsız şartsız otoriteye bırakıyoruz. Birilerine minnet duymakta da üstümüze yoktur. İşte hal vaziyet böyle iken, bir Murtaza doğuyor Orhan Kemal’in kaleminden. Kendini sadece devletin bekasına adamış bir adam. Bir bekçi, kendi tabiriyle “Ankara’da Devlet, Bulunduğu Mahallede Murtaza”. Biz Murtaza’yız, bekçiyiz. Kimi zaman namus bekçisi, kimi zaman “elalem ne der?” bekçisi, kimi zaman “din” bekçisi… Biz toplum olarak bir bekçi olmaya yoğrulduk ve hep kendimizi kısıtladık. Murtaza, Devletin bekasını düşünür, düşünür de halkı düşünemez işte. Bildiğini okur Murtaza. Dinlemez, anlamaz ki; Bilirsiniz nedir kanun? Gördünüz kurs? Aldınız büyüklerinizden sıkı terbiye?" diye söylenir durur. Borçlu hisseder devlete kendini, tıpkı bizim gibi değil mi? Hele bir de baskı uyguladığı mahallelisi var ki; Murtaza, ne kadar bizse, mahallelisi de o kadar biz.
Türk Edebiyatının Bir Klasiğinde Adalet Düşüncesi Üzerine : İnce Memed
Burcu ÖZCAN
Yaşar Kemal İnce Memed’i 1955 yılında yazmıştır.1984 yılında İngiliz aktör ve yazar Peter Ustinov tarafından Memed My Hawk(Şahidim Memed) adıyla sinemaya uyarlanmıştır.Cumhuriyetin ilk yıllarında köylü kendi kaderine terk edilmiş eşraf ve ağalar köylüyü sömürmektedir.Yani ezilen bir sınıf vardır.Gücün önemli olduğu bir dönemdir.Romanın öyküsü ağaların yöreye hakim olması üzerinde oluşmuştur.Çukurova köylüsü baskıya maruz kalan‘mecbur bırakılan’bir halde bir kurtarıcı beklemektedir.Toplumsal sözleşmecilere benzemektedir çünkü toplumsal sözleşmeyle bir Leviathan oluşturulacağını ve bununla birlikte bir düzen getirileceğini vurgulamışlardır.Aristo;En kötü düzen bile düzensizlikten iyidir demiştir.Yaşar Kemal eserlerinde hep bu konuyu işlemiştir.Zulme sessiz kalan bir gün zulme uğrar,haksızlığa karşı durmak insanın onurudur bundan hareketle herşeyin adalet duygusu içinde ve halk için eşitlik yaratabilecek bir düzeni vurgulamıştır.Hükümetin duyarsızlığı yüzünden haksızlıkları önleme,zalimleri cezalandırmak için bir güce ihtiyaç vardır.Bu güçte ağalık sistemine baş kaldıran ince memed olarak görülmüştür.Roman toplumsal bir yara olan köylü,ağa ve yöneticilerin çatışması üzerine kurulmuştur.Hükümetin yapamadığını halk kendi kahramanından bekler.Romanın en belirgin konusu sınıf ayrımının olmasıdır ve ağaların yaptığı zorbalıklardır.Ezilen sınıf vardır.Halk egemenliğinden çok uzaktadır,halkın hakları yok denecek kadar azdır.Herşeyi ağalar belirler cezalandırma yetkisi ağalardadır kısacası köle gibidirler. Hükümetin görevlendirdiği yönetici ve komutanlar da ağalarla işbirliği yapar.Romanda göze çarpan diğer bir tema ise eşkiyalıktır,ikiye ayrılır soylu ve soysuz olmak üzere.İnce Memed soylu bir eşkıya olarak karşımıza çıkar.Halkı için mücadele verir.Yazarımız toplumda güç eşitsizliğini eleştirir ve feodal düzene karşı çıkarak ezilen kesime hakkının verilmesini savunur.
Kadın Sorunu,Toplumsal Adalet Anlayışı ve Hanımın Çiftliği
Sabri SÖNMEZ
Hanımın çiftliği romanına baktığımızda Adana’da tütün işçilerinin yaşamını odağına alan,ülke insanının gündelik hayatına, kavrayışlarına, üretim ilişkilerine yansıyan yokluk ve haksızlığı çok net bir şekilde görmekteyiz. Romanı temelde kadın sorunu ve toplumsal adalet üzerinden incelemeye çalışacağız.Romanda basit bir kır-kent ayrımınından söz etmek yerine daha karmaşık bir ilişkiden söz edeceğiz.Toplumsal cinsiyet ve kadın erkek eşitliği bağlamında baktığımızda romandaki kadınların, erkeklerle yakınlık kurmayı bir sınıf atlama aracı olarak gördüğünü söylemek mümkündür.İşçi kadınlar ise, zengin erkekler ve fakir erkeklerden sonra toplumun en aşağı katmanıdır. Romanda “zengin sınıfı” temsil eden Muzaffer Bey, servetini kendi emeğiyle kazanmış değildir; serveti, işçilerin emeğiyle oluşmuştur.Ataerkil yapı anlatılan dönemin yaşantısında her an karşımıza çıkar. Toplumdaki eşitsizlik,gelir dağılımındaki adaletsizlik,toplum tarafından saygın görülme isteği kadın karakterlerin kendi birtakım özelliklerini kullanmalarına neden olmuştur. Kadın erkek eşitsizliği ve kadının hayatına devam edebilmek için kendisi mutlaka bir erkeğin himayesine sokmak gerekliliği hissetmesinde, kadının erkeğe muhtaç olduğu ataerkil bir toplum yapısını görüyoruz.Romanın baş karakteri Güllü’de de birey olarak görülmeyen,tacize uğrayan,ailesinden şiddet gören aslında kendine yabancılaşan bir karakter yaratılmıştır.Muzaffer bey acısından da baktığımızda bütün ahlaki ve dini değerleriyle içinde yaşadığı toplumdan farklılaşmıştır. Bu konuyla ilgili olarak “yabancılaşma kuramı” üzerinde duracağız. Muzaffer beyin yaşamında gördüğümüz ikili yaşam tarzını da bildirinin içerisinde değerlendireceğiz.
Toplumsal Cinsiyete Bir Bakış: Kötü Yol
Buse ÖZEREN
Kötü yol’, romanı bütün diğer yolların ataerkilliğe açıldığı yerde kadına kalan ‘tek çıkış’tır.Romanı toplumsal cinsiyet bağlamında inceleyeceğimiz için öncelikle ataerkil yapıya bakmamız gerekir.Ataerkil yapı, romandaki karakterler ve olaylar bağlamında değerlendirilecektir. Örneğin ekonomik tüm alanlar erkeklerin efemenliği altındadır bu alanlarda kadınları söz hakkı yoktur. Erkekler soyları devam ettirmek için kadınlara ihtiyaçları olduklarını bildikleri halde kadınların tüm cinsel yaşamlarını egemenlikleri altına alırlar ve baskı altında tutarlar. Bir bakış açısına göre bu düzende kadınlar kısıtlanmış değillerdir,aslında erkeklerin “koruması altındadır”.‘Kötü Yol’, Orhan Kemal’in geleneksel aile yapısında ‘babanın yokluğu’nu sorguladığı bir öyküdür. Aile ataerkil yapıya sahip olduğu için özgürlük,hak,birey gibi kavramlar bu yapıya uzaktır.önemli olan ataerkil yapıdaki erkeğin koyduğu kurallardır. Romanda ayrıca burada aterkil sistemin benimsediği ahlak anlayışınıda görüyoruz. Basitçe,erkekler için doğru kabul edilen değerler ataerkil yapıya da uygundur. Romanın baş karakteri Nuran,günü gelir,sıkışıp kaldığı yaşamdan kendini kurtarması için seçtiği erkekten de kurtulmak ister. Bu kez de bir başka erkek tarafından yine ‘kurtarılır’. Aslında bu kısır bi döngüdür. Toplumda ataerkil düzenin koyduğu kurallara uyulmadığı takdirde bir yaptırımla karşılaşılır. Bu, otoritenin kurallarına uymama durumu, suç ve ceza koyan hukuk normlarına benzemektedir. Romanda bu konuda bir çok örnek bulunmaktadır.
Orhan Kemal’in “Oyuncu Kadın” Adlı Eserinde Kadın Erkek Eşitliği ve Kadına Karşı Şiddet’in İncelemesi
Mücaittin DEMİR
Kadın- erkek eşitliği, ataerkil bir yapıya sahip olan toplumumuzda her zaman hakimiyetini korumuş bir yapıdır. Kadın- erkek eşitliği, neredeyse hiç bir zaman içselleştirilememiş, bu durum kadınların özel yaşam ve kamusal yaşamına olumsuz şekilde yansımıştır. Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarından itibaren çok hızlı ve düzenli bir şekilde kadınlara kendi var oluşlarının ayrılmaz bir parçası olan “eşitliğin” verilmeye çalışıldığı görülür. Ancak günümüzde, bu “eşitlik” hiçbir açıdan tam olarak sağlanamamış, çoğu zaman sadece bir kavramdan ibaret kalmıştır. İnceleyeceğimiz eser olan, Orhan Kemal’in “Oyuncu Kadın” adlı yapıtında da toplum yaşamındaki “kadın-erkek” arasındaki eşitsizlik kendini çok açık bir şekilde belli etmekte, hem karakterlerden hem de aktarılan olaylardan bu anlaşılmaktadır. Bu düzenin yarattığı ve yine üzerinde duracağımız bir başka önemli konu da kadına karşı şiddettir. Kadına karşı şiddetin tek boyutunun fiziksel şiddet olmadığının kabul edildiği günümüzde, psikolojik ve ekonomik şiddetin romanda anlatılan olaylardaki değerlendirmesini de yapacağız. Ne yazık ki, eserde anlatılan olaylar günümüz açısından pek de şaşırtıcı değildir. Çünkü yaşadığımız dönemde de, kadına yönelik şiddet son bulmuş değildir. Çalışmamızda, romanda aktarılanlar, kadına karşı şiddet çerçevesi içinde günümüzle karşılaştırılarak da değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Orhan Kemal Üçlemesinde Toplumsal Eşitsizlik
Melis BUDAK
Orhan Kemal tarafından kaleme alınan vukuat var,hanımın çiftliği ve kaçak adlı eserler; paranın ve gücün egemen olduğu,emek-üretim ilişkisinde üreten kesimin ezildiği adaletsiz bir dünyada fabrika ve toprak işçilerini konu alan ve engellerle dolu olan bir aşk hikayesi ile başlayan ve sonrasında gelişen karmaşık olayları ele alırlar. Adanada geçen bu hikayelerin baş kahramanları kadınlardır.Öncelikle babasının şöhret ve zenginlik merakına yenik düşen genç bir kız ve ardından bu saf genç kızın dünyaya farklı bir gözle bakmasıyla hanımlığa kadar giden öyküsü diğer yandan üvey babası tarafından taciz edilmiş,kocası tarafından terk edilmiş bir genç kadın. Yazar, bahsettiğimiz sınıflar arası eşitsizlik temasını aynı zamanda kadın-erkek eşitsizliği üzerinden de kurgular. Böylelikle birbirne geçmiş iki kurgu eserlere hakim olur. Bu kitaplarda gördüğümüz üzere Orhan Kemal o dönem anadolusunun kanayan yaralarına parmak basmıştır.İnsanlar güç için,para için hiç düşünmeden çocuklarını ailesini harcayabilmektedir.Bu eserlerde ‘Baba’ figürü ön plandadır.Babanın olmayışı yada var olan ancak kötü ahlaklı yada para meraklısı olan babanın aile üzerindeki olumsuz sonuçlarına değinilmiştir.Bu nedenlerle romanlardaki baba figürünün bir otorite metaforu olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Makro iktidarda devlet olarak karşımıza çıkan otorite simgesi, ailede babadır. Ataerkil bir yapıda babanın hem yeri, hem gücü daha da sivriltilmiştir. Romanda yanıtını arayacağımız sorulardan biri de, kötü baba figürlerinin yarattığı acıların- dramların, kötü devlet yönetiminde bir ülke düzeyinde yaşanıp yaşanmadığına dair bulgulardır. Eserler yazıldığı dönemin hem toplumunu hem aile yapısını anlattır.Değişen sosyal ilişkiler,bireyler arasındaki eşitsiz güç ilişkisi,köylü ve işçiler üzerinden emek sömürerek geçinen zengin kesim,paranın hakimiyeti üzerine kurulmuş birdünya ve bütün bunların tabi sonucu olan farklılaşma değişme çabaları,yozlaşma,hayal kırıklıkları... - Program ve Tam Bildiri Metinleri
-
IV. HUKUKUN GENÇLERİ SEMPOZYUMU
“EDEBIYAT VE HUKUK”
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Konferans Salonu
PROGRAM28 Kasım 2013 Perşembe
09.00–09.30 Kayıt
09.30–10.00 Açış Konuşmaları
Nazire Dedeman Çağatay, Umut Vakfı Kurucu Başkanı
Doç. Dr. Gülriz Uygur, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı
10.00–11.20 I. OTURUM
Oturum Başkanı: Av. Fikret İlkiz- Anadolu’dan Eşitlikçi Bir Bakış ve Orhan Kemal, Eylem Kılıç
- Orhan Kemal’in Eserlerinde Adalet ve Hukuk, Özge Demir
- Fırsat Eşitliği Bağlamında Orhan Kemal’in Eserlerindeki Çocuk İşçilerden İzler, Orhun Bekâr
- Orhan Kemal’in Sosyal Adalet Perspektifinden Kadın ve Çocuk, Ezgi Çırak
- Orhan Kemal’in Hukuk ve Adalet Anlayışının Marksizm Işığında İncelenmesi, Aybek Canbek
- Sosyal Adalet ve Kadın Açısından Orhan Kemal, Özge Altan
- Hiyerarşiden Dengeye, Tuğçe Gündüz
11.40–12.30 II. OTURUM
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Gülriz Uygur
- Aynı Yer Farklı Bakış, Deniz Hacıosmanoğlu
- Gerçekten "Devlet Kuşu" mu? Maide İncesoy
- Orhan Kemal’in Eserlerindeki Hukukun Hukuksuzluğu ve Hukuki Pozitivizm Eleştirisi, Murat Burak Aydın
- "Önce Ekmek" ve Sosyal Adalet, Ülkü Şahin
12.30–14:00 Öğlen Yemeği
14.00–15.10 III. OTURUM
Oturum Başkanı: Mazlum Vesek
- Mackinnon’un Görüşleri Bağlamında Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve ‘El Kızı’, Rasime Eşelioğlu
- Orhan Kemal’in El Kızı Romanından Hareketle Kadının Toplumdaki Yerinin Değerlendirilmesi, Nigar Musa
- Kadın Sorunu, Toplumsal Adalet Anlayışı ve Hanımın Çiftliği, Sabri Sönmez
- Toplumsal Cinsiyete Bir Bakış Kötü Yol, Buse Özeren
- Orhan Kemal’in “Oyuncu Kadın” Adlı Eserinde Kadın Erkek Eşitsizliği ve Kadına Karşı Şiddet ‘in İncelemesi, Mücaittin Demir
- Üç Kadın Üç Hayat, Naz Yılancıoğlu
15.10–15.30 Ara
15.30–16.20 IV. OTURUM
Oturum Başkanı: Eray Karınca
- Orhan Kemal’den Otorite ile Doğruluk Kavramı Arası Toplum Yanılgısı: Murtaza Örneği, Hakan Büyük
- Hukuka Edebi Bakışlar, Sena Hatipoğlu
- Orhan Kemal’in Suçlu ve Sokakların Çocuğu Romanlarındaki Suça Sürüklenen Çocuk Modelinin İncelenmesi, Melike Orçin
- Orhan Kemal Üçlemesinde Toplumsal Eşitsizlik, Melis Budak
17.00–18.30 ÇALIŞTAY “Üç Kemaller’de sosyal adalet”
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Gülriz Uygur
29 Kasım 2013 Cuma
10.00–11.00 I. OTURUM
Oturum Başkanı: Av. Fikret İlkiz
- Yüreğin Sınırlarından Ulus Devletlerin Sınırlarına: "Bir Ada Hikâyesi", Sibel Yılmaz
- Edebi Adaletin Mümkünü: Yaşar Kemal Romanlarında Sınırlandırıcı Hukukun Kurtarıcı Edebi Adalet Arayışı, Işıl Kurnaz
- Feodal Düzende Abdi Ağalar ve Hukuk, Hasan Aydın
- İnce Memed ve Sivil İtaatsizlik, Gültennur Batmaz ve Bilge Şeker
- Türk Edebiyatının Bir Klasiğinde Adalet Düşüncesi Üzerine: İnce Memed, Burcu Özcan
11.00–11.20 Ara
11.20–12.10 II. OTURUM
Oturum Başkanı: Kıvılcım Turanlı Yücel
- Dünya Düzenine Karılar Koğuşu’nun Penceresinden Bakmak, Nilay Geylanlı Yorgancıoğlu
- Körduman’da Yaren Hukuku, Fatmanur Akyol
- Kemal Tahir’in Romanlarında Yansıtılan Hukuk Anlayışı, İdil Yıldırım
- Kemal Tahir Eserlerinde İktidarın Kurumsallaşması ve Meşruluğu, T. Seçkin Serpil
12.10–13.40 Öğlen Yemeği
13.40–14.40 IV. OTURUM
Oturum Başkanı: Güzin Yamaner
- İnce Memed, Vukuat Var ve Rahmet Yolları Kesti Romanlarında Türkiye’nin Toplumsal Yapısını Okumak, Halil İbrahim Gürel
- 60 Öncesi ve Sonrası Üç Kemallerde Hukuk ve Adalet Kavramlarının İşlenişi, Nisan Görgülü
- İnce Memed, Göl İnsanları ve Yağmur Yüklü Bulutlarda Hukuk Devleti Teması, Hayrettin Yıldız
- Kemal Tahir ve Yaşar Kemal Gözünde Adalet; Hukuk İlişkisi, Dinçer Fidan
- Cezai Adaletin Estetiği: Üç Özne, Üç Adaş, Üç Roman, Faruk Turinay
14.40–15.00 Kahve Arası
15.00–15.30 Değerlendirme ve Sonuç
Av. Fikret İlkiz
15.30–16.00 Sertifika Töreni - Fotoğraflar